Lucy'nin o gün içinde atamadığı bir mutluluk vardı. Bu yeni dünyada herşeye yeniden başlayabilirim, diye düşünüyordu. Geçmişi silmeliyim , sırlar yok , yalanlar yok...Eski hayatı geride bırakıp özgür olmanın harika olduğunu düşünüyordu. Uzaklaşmıştı o yabancı hayattan. Burada herkes birbirlerini olduğu gibi seviyordu. Oldukları gibi kabul ediyordu. Eski evindeki gibi paralardan veya giydikleri kıyafetlerden değil. Şimdi de kordorda yürüyordu , Hogwards'ı tanımak isterseine. Yeşil gözleri duvarlardaki duvar kağıtlarına , panolara takılıyordu , bazen durup inceliyordu onları. Kimse ona karışmıyordu. Özgürdü. Merdivenlerden indi, yanından insanlar geçiyordu. Ama hepsi sakindi , aceleci davranmıyordu. Hepsi iyi kalpli gözüküyordu onlara. Belki de bu saflığından kaynaklanıyordu , bilmiyordu. O sırada bir kapı gördü. Üzerinde "Büyük Salon" yazıyordu. Kapıyı açtı , içeri bakıp gülümsedi , herkes birbiriyle iyi anlaşıyordu çünkü. Herkes ona bir ucubeymişçesine bakmıyordu. Kapıyı sessizce kapattı ve koridora baktı yeniden.Sonra onu gördü....
Sanki hayat durmuştu.Gözleri ondan başka her yeri siyah beyaz görüyordu.O mükemmel çocuğun kim olduğunu bilmiyordu. Yakışıklıydı , karizmatikti...ve mükemmeldi. Sonra o kafasını çevirdi. Bir an için göz göze geldiler. Ve o çocuk yanından geçip gitti sadce. Sonra her yer hızlandı. Hayat devam ediyordu. Karşısından gelen kıza bir yakınlık hisetti birden.Birden kendisinin de anlamadığı bir nedenle "Merhaba!" dedi kıza.