Mutlu olmak bundan sonra gerçekleştiremeyeceği bir eylemden başka bir şey değildi artık Lethe için. Birkaç dakikadır havada raks edişlerini izlediği beyaz kar taneleri kadar dengesizce ilerliyordu hayat yolunda. Dengesini kaybedip düşmesini bekleyen insanlar yolun kenarına dizilmiş, aldığı darbelerin etkisiyle attığı çığlıkları zevkle izliyorlardı. Hiç bitmeyecek bu kâbustan uyanabilmek güçtü. Bundan sonrası diye bir şey olup olmayacağını merak ediyor, her dakika daha da sıkışıyordu yüreği. Sesini, attığı çığlıkların duyulmasını diledikçe daha da kısılıyordu sesi. Bir şekilde kendi içinde boğulup kayıplara karışıyor, gizemli edasıyla bir şey olmamış izlenimi verebiliyordu. Ağrımaya başlayan başını gömdüğü yastıktan kaldırarak köşesi kırık aynasına baktı. Gözleri kan çanağından farksızdı ve gözyaşları, kurumuş, rengi solmuş dudaklarını yavaşça ıslatıyordu. Hayatta en nefret ettiği şeyi yapıyor, ağlıyordu. Kimsenin onu bu şekilde görmesini istemezdi. Kendinden utanarak ifadesizleşmiş çehresini kalın yorganıyla kapattı. Artık bastıramadığı hıçkırıkları çaresiz haykırışlar eşliğinde dökülüvermişti dudaklarından. Ardından çalan kapının sesini duyarak toparlanmaya çalışmıştı aceleci bir edayla. Ne kadar saklamaya çalışsa da şişikti hala sulu olan gözleri, bu yüzden içeri giren ablasına bakmak yerine parmak uçlarının şeklini izlemeyi seçti.
“İyi misin tatlım ?” Bitkin bir “Evet” cevabı vererek ablasının gitmesiyle birlikte açık kalan kapıyı tekrar kapadı. Genç Alesta tatmin olmuş değildi; ama o esnada Lethe’nin her şeyi anlatmasını beklememeliydi. Duygu karmaşasının ona unutturduğu bir şey vardı; Hogwarts’a gitmesine çok az bir zaman kalmasına rağmen bavulu dağınık bir biçimde yerde yatıyordu. Yorgun bakışları bavulunda sabitlendiğinde çehresi bıkkınlıkla asıldı. Geçen sene yaptığı gibi gereksiz şeker kutuları, elbiseler, yün kazaklar ve bir yığın parşömen kâğıdı götürmek istemiyordu. Bu nedenle bir gece öncesinden yanında götürebileceği az ama gerekli eşyaları hazır etmişti. Masasının üstünde duran parşömen rulolarını formasının yanına tıktı. Zaten elindeki bavul onu fazlasıyla aptal gösterecekti, bir de koluna çanta takmayı göze alamazdı. Mürekkeplerini her ihtimale karşı bir beze sararak parşömenlerin yanına koydu. Fazla serbest kıyafet almamıştı bu sefer. Zaten aldığı karar doğrultusunda onun tek dostu dersleri olmalıydı. Jasper’a olan platonik aşkını bir süre bastırması, onunlayken onsuzluğa dayanması gerekecekti. Aklına Jasper’ın gelmesiyle, kalbinin orta yerinde kor olmuş ateşin yeniden alevlendiğini hissetti. Zaten mümkün değildi onu unutabilmek artık. Tam dört senedir gizlemişti aşkını, belki de hep gizleyecekti. Zaten o değil miydi her seferinde uçurumun kenarına geliş sebebi? O değil midi Lethe’nin hayatını kökten değiştiren başlıca kişi? Gözlerini sımsıkı yumup her şeyin gözünü açtığında bitmesini diledi, bunun boş bir çaba olduğunu bile bile…
Kalabalık insan kitlesinin arasından geçerken gözlerinin eskisi kadar şiş olmadığını hissetti. İstasyon onun için her zamankinden çok daha kalabalık ve boğucu olmasına rağmen içine temiz hava çekebilmeyi deniyordu. Arkasında sürüklediği bavulu sürekli ayağına takılıyor, topuğuna çarpıp Lethe’nin canını yakıyordu. Genç kadın tüm bu rahatsız edici eylemlere aldırmayarak trene doğru adımlarını sıklaştırdı. Ailesine kendi başına yolculuk edebileceğini söylemişti. Kendini kanıtlama isteğinden değil, yalnız kalmak istediğindendi bu ısrar ve çaba. On beş yaşında gelmişti ve babasının da ona karşı çıkmayacağını bilerek bu konuyu dile getirebilmişti. Beklediği olmuştu da, şu anda burada daha önce hiç bulunmadığı kadar yalnız ve acı doluydu. Ağlayan birinci sınıf çocuklarının gürültüleri, trenin ara sıra çalan düdüğü ve rahatsız edici topuklu ayakkabı tıkırtıları… Tüm bu sesler kulak tırmalayıcı vızıltılar halini almaya başladığında Lethe çoktan adımını ekspresten içeri atmıştı. Bavuluna çarpan birkaç küçüğe küfür ettikten sonra mavi gözleri boş bir kompartıman aramaya başladı. Sevmiyordu kalabalık seyahatleri hiç. Bir şekilde gevezelik edip, saçma sapan konulardan konuşarak Lethe’nin hayal dünyasıyla arasına bir duvar örmeyi başarıyorlardı. Uzun bir arayış sonrası nihayet boş bir kompartıman bulmanın sevinciyle parladı mavi gözleri. Çehresine yerleşen gülme ifadesine uzun süredir rastlanmamıştı. Bavulunu yukarı koyup cam kenarına oturduktan sonra trenin son düdük çalışını zevkle dinledi. Az sonra tren hareket etmeye başladı ve Lethe istasyondaki evebeyinler görünmez hale gelene kadar cama yapışık bir şekilde onları izledi. Kara kaplı defterini alıp almadığını hatırlayamıyordu. Kalbinin orta yerine yerleşen endişe tüm düşüncelerini silip süpürürken, o kitabı son anda koymuş olmayı dileyerek sessizce dışarıya gözlerini dikti. Yolculuk zorlu geçecek gibiydi.