- Akşamüstü
- III. Tekil
- Florence & Renesmee
Günün vermiş olduğu anlaşılamaz bir yorgunluk hissine kapılmıştı Florence. Her der bitiminde böyle oluyordu. Kasvetli sınıflarda oturup ders dinlemekten beyni patlayacak gibi oluyordu. Kendini ortak salondaki deri koltuklara yavaşça bırakarak dinlenmeye koyuldu. Elbette geçmeyecekti üzerindeki ağırlık. Omuzlarındaki yük asla kalkmayacaktı. Hatta hergün yenisi eklenecekti. Kolunu bile kaldıracak hali yokken kendii zorlayarak ayağa kalktı ve bacaklarının açılması için bir iki hareket yaptı. Ne zamandır bale çalışmıyordu. Başarılı olmak istediği tek şeyide kaybediyordu yavaş yavaş elinden. Çoğu harekette zorlanıyordu artık. Yapamıyordu. Homurdanarak sinirli ortak salondan çıkarak kendini dışarıya attı. Temiz hava. Bulutlarlar yağmurun gleceğini haber verirken, arkadaşlarının yanına gitmeyi düşündü. Hayır. Onun ihtiyacı olan şey yalnız kalmak ve kendini dinlemekti. Hızlı bir karar ile göl kenarına yürüyerek çimenlerin üzerine oturdu. Etrafında tek tük insan vardı ve hiç birini tanımıyordu. Ellerini çimenlerin üzerine dayayarak gökyüzüne baktı. Eskiden her yağmur yağışında odasının balkonuna çıkarak yüzüne yağmur damlalarının düşmesini beklerdi. Annesi bir hanımefendinin cildinin daima pürüzsüz olmalı derdi. Yağmur suyuda cilde iyi geliyordu. Bunu büyük teyzesi Rosetta'dan duymuştu. Gerçektende işe yayıryordu çünkü Rosetta teyze yaşlı olmasına rağmen yücü olağanüstü güzellikteydi. Florence derin bir nefes alarak gözlerini kapattı ve yeniden çocukluğundaki gibi, çiseleyen yağmur damlalarının yüzüne hızlıca düşüp, yavaşça süzülmesini hissetti. Gözlerini açtığında etrafındaki o tanımadığı kişiler gitmişti. Etrafına bakınca herkesin yağmurdan kaçtığını gördü. Ama yanlıştı, babasının ona öğrettiği biçimde düşünülürse yağmur duracaktı. Hemde çok az bir zamanda. Keyifle gölün üzerinde oluşan daireleri izlerken, ayak sesleri duydu ve arkasına baktığında o çok iyi tanıdığı silueti gördü. Renesmee. Başka kim olabilirdi ki. Florence için pek değerli bir kuzeniydi o. Hala eskisi gibi yüzünde o masum gülümsemesi vardı. "Renesmee! Tanrım, aynı okuldayız ve hiç görüşemiyoruz. Seni çok özlediğimi belirtmek zorundayım. Nasılsın?" Sevinçle, eline şeker verilmiş bir çocuk misali ayağa fırlayarak kuzenine sarıldı ve cüppesine yapışmış olan çimleri temizledi. Elini omzuna koyarak bir ağacın gölgesine oturdu ve kuzenine yanına oturabileceğini söyledi.