Başka bir sitedeki rp'm.
Mary karanlık bir oda da açtı gözlerini. Tahta bir zeminde yatıyordu. Üşümüştü. Her tarafı ağrıyordu. Ayağa kalmaya çalıştı. Ama yapamadı. Birileri onu bağlama büyüsüyle bağlamış olmalıydı. Tek yapabildiği, hiç bir şey görmeyen gözlerini oynatabilmekti. Aynı zamanda korkuyordu. Bu belirsizlikten korkuyordu. Etrafta ne bir ışık, ne de bir ses vardı. Hiç bir yaşam belirtisi yoktu. Mary silkinmeye çalıştı, bunun boşuna bir çaba olduğunu bile bile. Derken bir ses duydu. Tahta zemin gıcırtısı. Uzaktan geliyordu. Ama gittikçe şiddeti artıyordu. Anlaşılan sesin sahibi Mary'e doğru yaklaşıyordu. Mary'nin kalbi hızlıca atmaya başladı. Anahtarın kapıda dönerken çıkardığı sesi duydu. ''Sanki donmuş bir haldeyken bir yere kaçabilirmişim gibi bir de kapıyı kitlemişler üzerime.'' diye düşünürken kapı açıldı. Karanlık oda bir anda loş bir hal aldı. İçeri giren ışıktan Mary'nin gözleri kamaştı. İlk anda bir kaç silüet gördü. Kaç kişi olduklarını sayamadı. Kapıda bir adam, adamın arkasında da bir kaç kişi duruyordu. En öndeki adam Mary'e yaklaşmaya başladı. Diğerleri kapıda beklemeye devam ettiler. Adam ''Diffindo'' dedi ve Mary kendisini saran iplerden kurtuldu. Hemen ayağa kalkmaya çalıştı. Fakat bu girişimi başarısız oldu. Kaskatı kesilmişti çünkü. Mary kendisini toplamaya çalışırken, yabancı adam alaycı bir tonda konuşmaya başladı.
''Mary Elizabeth Winchester'' Konuşurken oda da dönüp duruyordu.
''Sonunda tanışıcağımız için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.'' Durdu ve bir süre düşünürmüş gibi yaptı. ''Gerçi ben seni tanıyorum, sende beni hatırlarsın ama daha önce karşılıklı konuşma fırsatımız olmamıştı. Tabi sen o sırada başka şeylerle ilgileniyordun.''
Mary adamın söylediklerini dikkatli bir şekilde dinliyordu. Bu adam kim olabilir diye düşünüyordu.
''Yüzüme bak hatırladın mı?'' adam yüzünü Mary'e doğru yaklaştırdı. Ve Mary beklemediği bu hareket karşısında irkilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Mary'nin tepkisine odadaki insanlar gülmeye başladı. Liderleri konuşmaya başlayınca hepsi birden sustular.
''Çağrışım yapmadı mı?'' Mary'den bir cevap alamayınca da ''O zaman şöyle anlatayım: Bundan iki yıl önce sen Seherbazken, bir gece bizim karargaha baskın yapmıştın. Tek başına. Bizi hazırlıksız yakalamıştın tabi. Yoksa... Neyse, ordaki büyücü ve cadıların yarısından çoğunu Azkaban'a yollamıştın. Diğerlerini de öldürmüştün. İşte ben ordan yaralı kurtulan ve Azkaban'a yolladığın, ayrıca hamile karısınıda acımadan öldürdüğün kişiyim. Şimdi hatırladın mı? Bu akşam kaçtım ordan. Ve çıkar çıkmaz da seni buldum. Görülecek bir hesabımız var çünkü. Yarım kalmış bir hesap.''
Mary adamı hatırlayamamıştı ama o geceyi hatırlıyordu. Onları yakalayıp Azkaban'a yollamıştı. Kendiyle hep gurur duymuştu bu yüzden. Ama doğmamış, masum bir bebeği öldürdüğünü bilmiyordu. Bilseydi o kadını öldürür müydü? O gece öldürdüğü kişiler ona büyü yapmak istemişlerdi. Lanetli büyüyü. Mary'de kendisini savunmuştu sadece. Yine de vicdan azabı çekiyordu. Kendisini savunması masum bir çocuğu öldürmüş olduğu gerçeğini haklı çıkarmıyordu.
''Ben bilmiyordum. Özür dilerim. Gerçekten şu an ne kadar üzgün olduğumu anlatamam.
''Özür mü diliyorsun? Bu özrün karımla doğmamış çocuğumu geri getirebilecek mi?''
''Gerçekten çok üzgünüm. İnan bana.'' Mary gözleri yaşlı bir şekilde söylemişti sözlerini. Az önce öğrendiği gerçek kaldırabileceğinden çok fazlaydı.
Mary'nin gözyaşlarını fark eden Ölüm Yüyen iyice sinirlendi. ''Küçük bir çocuk gibi karşımda ağlama. Yarım kalan bir hesabımız var demiştim. Düello yapacağız.''
Mary kendine gelmeye çalıştı. Ölüm Yiyen düello istiyordu. Burdan çıkmanın tek yolu bu düelloyu kazanmasıydı. Göz yaşlarını sildi, derin bir nefes aldı ve düello teklifini kabul ettiğini belirtti.
''Asamı verin başlayalım.''
Mary'nin bu sözüne adam güldü. ''Sen beni aptal mı zannettin? O akşam bize saldırdığında biz asalarımızı kullanabildik mi? Şimdi sen de asasız savaşmak zorundasın!'' Adamın cevabı Mary'nin afallamasına neden olmuştu. ''Asasız savaşmak mı?'' diye düşündü. İşte şimdi gerçekten korkmaya başladı. Ama yapabileceği başka bir şey de yoktu. Bu adam her şekilde onu öldürmeye kararlı gözüküyordu. ''Ölürsem savaşırken ölürüm. Asasız... '' diye geçirdi içinden.
Grubun içinden biri Mary'i kollarından tuttu. Hepsi birlikte aşağı inmeye başladılar. Bir kat indiler. Sola döndüler. Ev harabeydi. Her tarafı yıkık döküktü. Sonra bir odaya girdiler. Salon olmalıydı burası. Salondan dışarıya açılan bir kapı vardı. Muhtemelen bahçeye çıkıyorlardı. Kapıdan geçtiler. Mary kendini bahçede, düello alanında buldu. Adam Mary'i bahçenin ortasına fırlattı. Bu sırada Mary plan yapmaya başlamıştı bile. Büyük bir bahçeydi. Arkasına saklanacak bir sürü de ıvır zıvır vardı. Belkide buna gerek kalmazdı. ''Birinin asasını kapabilirsem işte o zaman bir şansım olabilir.'' diye düşündü.
Adam Mary'nin karşısında yerini aldı. Mary'nin beklemekten ve kendini az sonra hissedeceği acıya hazırlamaktan başka yapabileceği bir şey yoktu. Diğer insanlara döndü arkasını, böylece rakibi onu fırlatırsa eğer insanların üstüne düşecek, birisinin asasını alabilecekti. Ve rakibi tam da beklediği büyüyü haykırdı.
''Expelliarmus!''
Mary büyünün etkisiyle geriye doğru savruldu. Canı beklediğinden de çok yanmıştı. Ama başrmıştı. Ayarladığı gibi diğer büyücülerin üstüne düşmüştü. Bu fırsatı kullanmalıydı. Ayağa kalkarken en yakınındaki büyücünün asasını çaldı. O kadar hızlı hareket etmişti ki kimse fark etmemişti. Eline geçirdiği asayı kolunun altına sakladı. Ağır adımlarla rakibine doğru gitmeye başladı. Karşı karşıya geldiklerinde adam hiç beklemeden ''Stupefy!'' diye bağırdı. Ama Mary rakibinden önce davranmıştı. Giysinin altına sakladığı asayı çıkarıp büyülü sözcükleri söylemişti. ''Protego!'' Yaptığı Kalkan büyüsüyle Mary, Sersemletme büyüsünü son anda engelledi. Rakibinin yaptığı büyüde kalkandan sekerek sahibine zarar verdi. Şimdi sırada diğer büyücüler vardı. Onlar daha ne olduğunu anlayamadam Mary bir başka büyüyü haykırdı.
''Aresto Momentum!''
Zaman büyücüler için yavaşlamıştı. Mary bu esnada büyücülere ''Petrificus Totalus'' büyüsünü yaptı. Hepsinin etkisiz hale geldiğinden emin oldu. Çok beklemesine gerek kalmadan zaman büyüsü etkisini yitirdi. Ve ayakta olup 'Petrificus Totalus' büyüsüne maruz kalan büyücüler bir anda büyük bir gürültüyle yere düştüler.
Eserine gururla ve üzüntüyle baktı Mary. Ölüm Yiyenlerin hepsi yere serilmişti. Ama öğrendiği gerçek canını çok acıtıyordu. Bir çocuğu öldürmüştü. Ve bu gerçekten habersiz iki yıl yaşamıştı. Ağır adımlarla Ölüm Yiyenin yanına gitti. Dizlerinin üstünde eğildi. ''Donmuş olsanda beni duyduğunu biliyorum. Sana tek söyleyebileceğim verdiğim acılardan dolayı özür dilemek olacak. Beni affetmeni istemiyorum. Sen beni affetsende ben kendimi nasıl affedeceğim bilmiyorum. Sadece anlamanı istiyorum. Sizler Ölüm Yiyendiniz. Ben de Seherbaz. Görevimi yapıyordum. Eğer bilseydim... Yapmazdım... İnan. Özür dilerim. '' Söyleyeceklerini bitiren Mary, Ölüm Yiyenin yanından kalktı. Bakanlığa haber vermesi gerekiyordu. Patronus yollamayı denedi.
''Expecto Patronum'' diye kısık bir sesle büyü yapmaya çalıştı. Ama ağlıyordu. Bu şekilde patronus yollayamazdı.
Bakanlığa başka bir şekilde haber vermeye karar verdi. Burdan evine cisimlenecek. Baykuşuyla beraber bir mektup yollayacaktı. Olanları anlatan bir mektup. Son kez Ölüm Yiyene ''Özür dilerim...'' dedikten sonra evine gitmek üzere cisimlendi.