"Sevgili Ofelya, ben vezin-mezin bilmem.
Ben oflarımı sokamıyorum kafiyeye.
Lakin seviyorum seni, sen, Ofelya’yı Of! Of! Of! Elveda! ... Hamlet Hamlet kaldıkça senin Hamlet’in olan Hamlet.”
Bu
satırları okurken tam bir hamlet oluvermişti Josephan. Satırlar
dudaklarından adeta mükemmel bir ezgi ile akıyor. Vücudu sözleri ile
uyum içinde dans ediyordu sanki.
“Canım Ophelia, beceriksizim şiir yazmakta,
İçimdekini kalıba dökme sanatım yok,
Ama çok, her şeyden çok seviyorum seni,
İnan bana ve Tanrı’ya emanet ol.
Canı teninde kaldıkça sevginle yaşayacak,
Hamlet.” diye
devam etti kusursuz ses tonu ve mükemmel yakışıklılığıyla. Josephan
uzun boyluydu, sarışındı ve buz mavisi gözlere sahipti. Kimileri
mükemmel oyuncucuğu için, kimileri ise sırf onun mükemmel fiziğini
seyretmek için koltuklarında oturuyor ve o monoloğu sergiledikçe
alkışlıyorlardı. Kusursuz bir gülümseme ile karşılık verdi, eğilip
seyircilerini selamladı. Monolog yarışmasında birinci olmuştu ve o
sahneyi tekrar oynanması istenmişti.“Hayat zaten bir sahne… Ve ben zaten başrolüm…” diye düşündü Josephan. "Bunu sadece sahneme ve rolüme aktarıyorum." Bir
yandan da sevdiği kızın gözlerine bakmadan edemiyordu. Zaten bütün rolü
ona bakarak oynamamış mıydı? Onun çikolata rengi gözlerine her
baktığında o gözlerde kaybolduğuna yemin edebilirdi. Bu monologdan
sonra onu sevdiğini anlatabilmiş miydi? “Umarım anlatabilmişimdir! Umarım anlamıştır!" diye söylenmeye başladı sahneden ayrılıp, soyunma odasına doğru sessiz ve yavaş adımlarla ilerlerken “ Bu kadar çekingen olursan böyle olur! Duygularını açıkça ifade etmelisin! Kesin çıktığı bir çocuk var!” kendi kendine söylenip durdu bu kısa mesafe boyunca.“Salak! Man kafa!” Kafasını salladı ve tam o sırada pat diye narin ve zarif birine çarptı.
-“Ah çok afedersiniz! Önüme bakmıyord-” Başını kaldırınca yine baktıkça içinde kaybolduğu o mükemmel 1 çift göz ile karşı karşıya geldi. “Off hayır!” Diye
isyankar bir çığlık içindeki derin boşlukta yankılanırken dudakları
aralanmamıştı bile. Bir süre sessiz kaldıktan sonra kız en sonunda
konuşmaya başladı.
-“Monolog harikaydı ve ıı şey…-Josephan içinde bir kıpırtı hissetti. Yoksa anlamış mıydı?- ve ben bir an bana baktığını sandım.” Kız utancından başını eğerken Josephan kaşlarını kaldırdı.“Bütün monolog sana baktım! Bir an mı?” diye
düşündü. Haykırmak istiyordu bildiği tüm sevgi dolu cümleleri. Ama
nafile Josephan’ın ağzını bıçak açmadı. Kız mahcup ve utancından yerin
dibine girmek isteyen bir tavırla arkasını döndü ve mırıldandı.
-“Bir an bana baktığını sandım ha! Aptal!”
Josephan
duydukları karşısında gözlerini göz kenarları neredeyse yırtılacak
kadar açmış ve donakalmıştı. Bu bu demekti ki se-seviyor! “O da beni seviyor!” diye düşündü. İçerisinde boğulduğu düşüncelerinin arasından yüzeye çıktığında
-“Evet sana baktım! Bütün monolog boyunca!” diye
bağırdı. Hala inanamıyordu. Sesi çatlamadığı için şükretti. Kız şaşkın
ve soran gözlerle Josephan’a döndüğünde Josephan kızın konuşmasına izin
vermeden yine bağırdı:
-“Seni seviyorum!” Ancak beklediği tepkiyi alamamıştı. Kızın gözlerinden sıcacık bir damla yaş yanağına doğru süzüldü.
-“Seni aptal bunu niye bu kadar geciktirdin!” Josephan anlamaz gözlerle kıza bakarken, kız koştu ve Josephan’ın boynuna atıldı.
-“Bende seni seviyorum!” Josephan güçlü kollarını kızın beline sardı ve onu sanki bir daha asla bırakmayacakmış gibi sıkı sıkı sarıldı.
-"Ah dur beni boğacaksın!" diye söylensede kızın sesindeki mutluluğu fark etmemek mümkün değildi.
-"Seni sevgimle boğsam yine de üzülür müsün? Kızar mısın bana sevgili Ophelia'm?" Josephan kızdan ayrıldı ve onu referans yaparak selamlayıp elinden öptü. Kız muzip bir tavırla kıkırdayarak
-"Ah sevgili Hamlet! Her zaman işin suyunu çıkarmak zorunda mısın?" Josephan kızı kavradığı gibi kucakladı.
-"Yaa demek öyle sevgili yaramaz Ophelia! Sen şimdi görürsün!" kızı tuttu ve kucağında bir o yana bir bu yana döndürmeye başladı. Kız kahkahaları arasından
-"Josep dur napıyosun yere indir beni!" diye
söylenip debelenirken Josephan'ın bırakmaya hiç niyeti yoktu. Zaten
ikisi de birbirlerini hiç bırakmak istemiyor birbirlerini daha sıkı
sarılmak istiyorlardı. Ve o an Josephan dudaklarını zarifce kızın
dudaklarına örttü. Sıcak ve masum bir öpücük birbirlerini beklerkenki
özleyişlerini, aşklarını ve mutluluklarını sözcüklerden daha iyi ifade
ediyordu belkide.
Hani zifiri
karanlıktan aydınlığa çıkarsın ya, işte o anda ilk başta bir ışık kör
eder gözlerini. Ancak gözlerin kör olsa da mutlusundur. Çünkü o ışığa
ihtiyacın vardır. İşte öyle bir his Şafak’ın kalbini sardı. Ve sanki
içinden beyaz bir güvercin kanatlandı. O an hiçbir şeyin önemi yoktu.
Zaman, yer… Sadece onlar vardı, onlar ve aşk…