Hastaneden koşar adım dışarı çıkmıştı.Gelen geçen arabaların durmasını beklerken düşünmeye ihtiyacı olduğunu hissetti.Bunu istiyor muydu?Yeşil ışığı gördüğünde hastaneden çıktığı hızla caddeyi geçti.Parka gitmek istiyordu.Yeşil çimlerin kokusunu içine çekmek,gölde yüzen ördekleri beslemek istiyordu.Bu onu her zaman rahatlatırdı.
Her bir mağazayı tek tek süzüyordu Euro.Bu ara yeni eşyalara ihtiyacım olacak…Özelikle birkaç ay sonrası için…Bunları düşünürken bebek eşyaları satan bir mağazanın önünde durdu.Vitrinin önünde toz pembe küçücük ayakkabılar duruyordu.Uzun süre ayakkabılara baktıktan sonra kafasını hızla salladı.Bunu düşünmek için çok erken…diye söylenirken adımlarını iyice hızlandırmıştı.Sonunda parka gelmişti.Kocaman siyah kapı ardına kadar açıktı.Yemyeşil çimler yeri bir halı gibi kaplıyordu.Üzerindeki rengarenk çiçekler de bu halının deseniydi.Bu görüntü Euro’yu rahatlatmıştı.Göle doğru yürümeye başladı.Bir yandan da etrafına bakınıyordu.Parkta kimse yoktu sadece kendisi,çiçeklerin üstünde uçan arılar ve kelebekler vardı.Göle yaklaştıkça ördeklerin sesini daha net duyuyordu.Banklardan birine oturdu.Hafif hafif esen yel yüzünden gölde dalgalanma vardı.Ördekler birbirlerinin ardından tek sıra halinde yüzüyordu.
“Sorun ne?”Yanında beliren Arthur’u görünce yerinden sıçradı.
“Bir sorun yok!”Sesi gerçekten tıslar gibiydi.
“Yapma Euro yıllardır seni tanıyorum.Ve artık bana yalan söyleyemezsin.”Euro bir süre düşündü.Haklıydı.Arthur Euro 15 yaşındayken ona ilk kez görünmüştü ve sonra ondan kopamamıştı.Euro “seçilmişti”.Arthur’un ona baktığını anlayınca yalancıktan gülümsedi.
“O zaman sana göstereyim.”Elini kocaman çantasına attı ve zarfı aramaya başladı.Zarfı bulduğunda çantasından çıkardı ve zarfı açtı.İçindeki sarımsı kağıdı titreyen elleriyle çıkardı.Üstünde ismi yazıyordu.Katlanmış kağıdı açtı ve yanında duran “yarı şeffaf” Arthur’a gösterdi.Arthur önce kağıda doğru yaklaştı sonra gözleri iyice büyüdü.
“Bil bakalım kimin yüzünden!..”Sesi öncekinden de daha iğneleyiciydi.Bir an o geceyi hatırladı.Hayal meyaldi.Tak hatırladığı Arthur’un Jack’in içinde olduğuydu.
“Hayır benim yüzümden değil!”
“Evet öyle!Ben unutsam neyse.Sarhoştum falan…Ama sen bir hayaletsin!Unutmazsın,unutamazsın!..”
“Bağırmasan iyi olur insanlar seni deli sanabilirler.”
“Parka bir bakar mısın?kimse yok.Şu ördekler mi benim deli olduğumu sanacak?”Euro bir an gerçekten ördeklerin ona baktığını hisseder gibi oldu.Sonra telefonunun çaldığını duydu.
“Kesin seninkidir.”Euro Arthur’a sinirli bir şekilde baktıktan sonra elini tekrar çantasına daldırdı.Telefonu bulduğunda numarayı görür görmez hemen tanıdı.Arayan Jack’ti.
“Sakın beni sinirlendirme!”Telefonu açtığında sesini neşeli tutmaya çalıştı. “Selam Jack.İyiyim hayatım sen?Tabi olur.Nerede?Tamam,görüşürüz.”Konuşması kısa sürmüştü.Arthur’un meraklı bakışlarını görünce bir of çekip açıkladı.”Jack’le Starbucks’ta buluşacağım.”
“Bir şeyler ters gidiyor Euro.Bu buluşmadan sonra üzüleceksin.”
“Sen nereden bilirsin ki?Neyse ben gidiyorum.Ve gelmeni istemiyorum.”Telefonunu ve zarfı çantasına geri koyup ayağa kalktı.Ve yürümeye başladı.
“Bak oraya gitme…Kendine de bebeğine de yazık olacak…”Euro’nun sabrı taşmıştı artık.
“Kapa çeneni tamam mı?Beni de ailemi de rahat bırak!”
“Sen onunla evli bile değilsin Euterpe! Bir bedenim olsaydı eğer şimdi çoktan bir aileydik ama…O adam sana işkence ediyor!”Euro’nun bedenini bir şok dalgası sarmıştı.Sanki kalbini sökmüşlerdi.Her şey bulanıklaşıyordu.Yere çöküverdi.
“Tanrım iyi misin?Ben…Üzgünüm,böyle demek istememiştim.”Euro bir anda ayağı kalktı ve neredeyse koşarcasına parktan çıkıp cadde doğru dönen sokağa saptı.
Kendini arabaların önüne atmak istiyordu.Arthur’la aynı boyutta olmak istiyordu.Ama onu sevdiği için değil ona bir tane yumruk atmak için istiyordu.Önünden geçen bir taksiye durmasını işaret etti.Araba Euro’dan bir iki metre uzakta durdu.
“Şehir merkezine lütfen.”
*********
Taksi şehir merkezine vardığında Euro adama durmasını işaret etti.Parayı ödedikten sonra arabadan hızla indi ve dümdüz yürümeye başladı.Sanki biri onu kontrol ediyor gibiydi.Caddenin sonuna varmak üzereydi.Buardaki Starbuck sahile bakıyordu.Caddenin ikiye ayrılan bölümünde sola döndü ve direk Starbuck’ın önüne çıktı.Deniz kenarında oturan siyah saçlı yeşil gözlü sevgilisini hemen tanıdı.Fakat Jack onu görmemişti.Euro ne sağına ne soluna bakmadan karşıya geçiverdi.Jack onu anca o zaman gördü.
“Hoş geldin London.”Ona sadece Jack London derdi. “Gel otur.”Euro JAck’in tam karşısına oturdu.
“Söyle bakalım beni neden acilen çağırdın?”
“Önce kahvelerimizi söylesek?”
“Ben içmesem daha iyi olur.”
“Pekala…”Euro Jack’in yüzünü süzdü.Endişeli ve panik içinde görünüyordu.
“Senden ayrılmak istiyor…” Euro Arthur’un sesini duyunca otomatik olarak arkasına baktı.Ama kimse yoktu.İlk tanışmalarında olduğu gibi görünmezlik numarası yapıyordu.
“Bir şey mi oldu?”Jack’in meraklı sesini duyunca Euro ona döndü.
“Bir şey duydum sandım da…Neyse gelelim sana…Asıl sana sormam gerekiyor bu soruyu.Bir şey mi oldu?Beni apar topar çağırdın…”Jack boğazını temizledi,uzun uzun düşündü ve sonra konuşmaya başladı.
“London…Seni gerçekten çok seviyorum ama…Ama ayrılmalıyız…”Bu sözler Euro’nun kalbine bir ok gibi saplanmıştı.Başı dönüyor ve midesi bulanıyor gibiydi.Gözlerinin dolduğunu hissetti.
“Ne-neden?Be-ben bi-bir ş-şey mi yap-tım?”
“Hayır London,hayır.Sen bir şey yapmadın.Sen her zaman mükemmel ir sevgili oldun benim için…Sorun bende…Biliyorum bu ‘sorun bende’ olayı çok klasik ama…Ben değişiyorum…”
“AH ALNET OLSUN! O BİR İBLİS!!!” Euro ve Jack aynı anda aynı yöne döndüler. “Ondan uzak dur Euro!Seni öldürmek için geldi buraya!”Euro yaşlı gözleriyle Jack’e baktı.Jack birkaç saniye içinde değişmişti.Öncelikle gözleri kıpkırmızıydı ve teni bembeyazdı.Dişleri ise normal boyundan en az üç kat daha uzundu.Bir an normale döndü ve güçlükle konuştu.
“London ka-kaç! Be-beni ele geç-iri-yor!”Sonra tekrar korkunç halini aldı.Yine konuşmaya başlamıştı.Bu sefer sesi kendi sesi gibi değildi.Korkunç ve iğneleyiciydi.”Göreceğin son insan ben olacağım!Tabi bana da insan diyebilirsen…”Euro bir anda kalkıp var gücüyle koşmaya başladı.Bir yandan da ağlıyordu.
“Sen haklıydın Arthur! O kötü biri!Ve beni öldürmek istiyor!”Hıçkırıkları boş sokağı sarmıştı.Sokakların boş olması gerçekten çok garip ve korkutucuydu.Kendini korkunç bir kabusta gibi hissediyordu.Bir an çan seslerini duydu.”Kilise…”diye fısıldadı.Çan seslerine doğru koşmaya başladı.Sola döndüğünde boş araziyi ve Tahta Kilise’yi karşısında buldu.Bunu yapmayı istemese de arkasına baktı.Jack –ya da onu kontrol eden iblis- ona doğru koşuyordu.Euro derin bir nefes alıp tekrar koşmaya başladı.Devasa kapının önüne geldiğinde kapıyı zorla da olsa açtı ve içeri girdi.Şimdi kendini daha güvende hissediyordu.Tekrar arkasına baktığında Jack kapının önünde duruyordu.Ama içeri girmiyordu.Kapı açık olduğu halde…
“Burada uzun süre kalamazsın nasılsa..Ben evimizde olacağım.Sevgilim…”