Alarice Alberta aynanın karşısına geçmiş kırmızı jartiyerini gögüslerini en belli edecek şekilde düzeltiyordu. Gelecek konuk onun için çok önemliydi. Sonuna kadar cezbetmesi gerekiyordu, istediğini elde etmek için konuğunun istediğini vermesi de...
O insanı cezbeden ''Cennet kokusu '' adı altında piyasa sürülmüş parfümü bolca üstüne boca ettikten sonra, kırmızı kan renginde ruju dudağına sürdü. Jartiyerinin altına giydiği siyah renkli çoraplar onu tam bi kötü kadına benzetmişti. Zaten onunda istediği buydu. Tüm haşmetiyle cezbedip hedefini tava getirecekti, yani bu amacını gerçekleştirmek için sadece bir araç olacaktı...
Tüm bu hazırlıklar sona yaklaşmışken, kapının bülbül sesine benzeyen gürültüsü duyuldu. Özellikle bugün için, bu zil sesini seçmişti. Böylece içindeki ateşli kadın daha bir belirginleşip ortaya çıkması için tetikleyici bir ses olacaktı bu. Ağır ve gösterişli adımlarla sanki podyumda hareket edercesine katre katre adımladı ahşap yeri. Kapının tokmağına uğraştığı an kalbi kedinin pençesi altındaki kuşun heyecanını yaşıyordu sanki. Güp güp Güm, güp güp güm ....
Kapının tokmağını yavaşça, aheste aheste çevirirken gözlerini yummuştu, yüzünde kainattaki tüm erkekleri cezbedecek bir seksiliğe yol açacak bir gülümseme belirmişti. Gözlerini ağır çekim filmindeki bir oyuncu gibi yavaşça açtı. Karşısında ki adam sırıtıyordu. Hatırladık bir sima ve sırıtışa sahip olan bu adam. Justin Akkor'du.
Alarice Alberta rujtan mutebellit kan kırmızısı bir hal almış dudaklarını iyice diliyle fahişeler gibi ıslattıktan sonra ardından, yine erkeğini cezbetmeye çalışan fahişeler gibi dudağını ısırarak
''İçeri gel tatlım,vakit kaybetmek istemiyorum'' dedi, ortamın sessizliğini bozan ama seksilik derecesini arttıran arsız bir ses tonuyla.
Justin dişlerini diliyle ittirip, çenesinin ukelaca açılmasına neden olmuştu. Alarice Alberta avının istediği kıvama gelmeye başladığını görebiliyordu; ama bu kıvam onun için yeterli değildi tabi ki...
Justin Akkor uzun bir adımda kapının eşiğini geçti ve Alberta'nın yanındaki yerini aldı. Hiç vakit kaybetmeden yıllardır deliler gibi sevdiği ve onun için adam öldürdüğü kadının elini tutup dudaklarınla buluşturup öptü ve o mis kokuyu içine çekti. Ortamı saran bu koku çilek kokusunu andırıyordu. Dünyada en sevdiği kokuyu en sevdiği kadının üstünde bulmuştu Justin. Bunu bildiğine inanmadı. Gerçi Alberta bunu bilmiyordu cennet parfümü kişinini en sevdiği koku halini aldığı ve Justin en çok çilek kokusunu sevdiği için böyle kokmuştu ona.
Alarice Alberta, adamın yaptığı bu ilk ataktan sonra harekete geçmesi gerektiğini anlamıştı. Sağ elini havada endamını belli edecek bir şekilde sallayıp adamın ensesine koydu, kendinden hiç beklenmeyecek bir kuvvetle adamı kafasına yakın bir bölgeye çekip kan kırmızı dudaklarını adamın pembemsi dudaklarıyla buluşturdu. Adamı öyle bir öpüyordu ki ikiside nesef almıyordu bu dakikalarda. Kısa bir süre sonra saçlarını sallayarak, japon tutkalıyla yapışmışçasına birbirine bağlı olan dudaklarını adamdan ayırdı.
Justin iyice kendinden geçmişti sanki. Parmaklarıyla avuclarının içini çekip çekip bırakıyordu. Karşısındaki kendine zevk veren afroditle bir an önce yatağa girmek için can atıyordu belli ki. Bu istekten ve afroditin insan hali olan Alberta'dan aldığı cesaretle kadının dolgun kalçalarına elini atıp kendine doğru çekmeyi başarmıştı. Demin büyük zevk aldığı ve kadının atağıyla olan şeyin tekrar bölümü yaşanıyordu sanki. Bir tek farkla bu sefer Justin robot gibi durmuyordu, eli kadının çıkıntılı uzuvlarında an be an kayıyordu. O kaydıkça kadın zevk nidalarını ufakça atmaya başlamıştı.
Alberta utanç verici bir şekilde bu adamla bulunduğu bu konumdan zevk alıyordu.Bu dakikaları heba etmek istemiyordu;ama daha fazla dayanacak takati de yoktu.Bu böyle giderse araçı, amacına gidecek yolu oluştumayacak, aksine araba yoldan uçuruma düşecekti. Bu yüzden Justin'in vatoz gibi yapışıp emdiği dudaklarından ayırmak için adamı ani bir şekilde itti ve kendinden uzaklaştırdı.
Justin ''bu da neyin nesi ''dercesine avuçlarını açmıştı ki Alberta Justin'in pembe kravatını tutup yatak odasına doğru ilerlerken onu bir köpek gibi çekmeye başladı; ama justin bu esarettren hiç pişman değildi doğrusu.
Yatak odasına giren Alberta adamı biraz daha kendine çekip yatağa doğru fırlattı ve vahşi bir şekilde adamın kucağına atladı. Justin'i an be an cezbediyordu. Adamın nefes alışları git gide hırıltılı bir hale bürünmüştü.Justin'in suratından su gibi ter boşalıyordu.
Alarice Alberta,adamın kravatını çözüp gömleğini düğmeler bölümünden yırtarcasına açtı.Gömleği paramparça olan adamın çıplak teni ve üstünde birkaç gıdım kıl ortaya dökülmüştü.Alberta bir yandan böyle vahşice davranırken diğer yandan sanki kaseden süt içen bir kedi gibi adamın boğazını emiyordu.Justin tüm bu dakikalar boyunca kendini uzmana bırakmıştı.Vahşi afrodit ona yapacak hiçbir şey bırakmıyordu zaten. Ona sadece zevk almak düşüyordu.
Alberta adamın boğazını emmekten bıkmış olsa gerekki kafasını kaldırıp adamın iştahını yoklamak için bakmaya çalışırken adamın gözleriyle gözü bir olmuştu.Bu dakikalar da Alberta'nın sinirleri gerilmeye başlamıştı ortamdan aldığı tüm zevkli dakikalar sanki hiç yaşanmamış gibiydi.Onu bu türlü geren adamın pis sırıtışı ve kayık gözleriydi.Tıbkı sekiz sene öncesi gibi.
Eşsiz ve şimdi tarif edemeyeceği bir mutluluk vardı içinde, o yıllarda.Kıvır kıvır saçları ve ortama büyük bir enerji veren gülüşü vardı yüzünde...
Ansızın ortam karardı ve aynı hızla aydınlandı Albaerta'nın o güler yüzlü hali gitmişti.Felç geçirmiş gibi duran bir suratlı gözü yaşlı beyaz elbiseler içinde bir bayan ve yerde yatan Severus...
Adamın gözleri geçmişi gösteren bir küreydi onun için.O kara gözleri ona yaşadığı kara günü hatırlatıyordu.Şuan dünyada en nefret ettiği adamın kucağındaydı. Ne için amacına ulaşmak için! Gözleri git gide kararıyordu.Öyle ki sanki kör olmuşçasına karşındaki kişiyi görmüyormuşçasına bakıyordu.
Adam ağzını ayran budalası gibi açıp tavana bakarken Alberta komidinin üstünde olan asasını alıp Justinin ağzına soktu. Justin neye uğradığını şaşırıp yatakta doğrulmaya çalıştı
''sakın bir... hamle yapma'' Alberta demin yaşadığı zevk kırıntılarının eseri olarak bu sözleri nefes nefese söylemişti.
Justin kadının gözlerini fark etti. Demin ki halinden eser yoktu sanki Alarice gitmişti ve yerine kanlı katil ya da seri cinayet işleyen bir kadın gelmişti. Alberta'nın gözündan yaşlar süzülüyordu; ama kendisi bunun farkında bile değildi. Hissi her türlü duyguyu kaybetmişti. Kin ve nefret hariç...
''Yıllar önce senin tüm vahşetini yaşadım...Benim ruhumu benden aldın p.kurusu. Gördüğün gibi şuan yaşayan bir ölüyüm. Sen bana bunca kötülük yaptıktan sonra ben sana iki iyilik yapıyorum. Bir istediğini verdim iki sana acı çektirmeyeceğim.'' Derinden içten gelen büyük bir kahkaha attı. Gece süpürgesinde uçup kişileri korkutmaya çalışan, insan beyninde var olan cadı imajında bir kahkaha...
Justin ise asa ağzında konuşmaya çalışıyordu; ama söylediği bir kelime bile anlaşılmıyordu. Alberta daha fazla bu sefili görmeye dayanamıyordu; hamam böceği nasıl insanın içini iğrendiriyorsa bu adamda Alberta'nın içinde o tiksinme duygusunu oluşturuyordu.Sözler ağzından zevk alırcasına ağır ağır döküldü.
''Sectum Sempra''
''Avada Kedavra''
İlk büyünün etkisi o kadar güçlüydü ki Alberta'yı geri teptirmişti. En son öldüren büyüyse tuzu biberi olmuştu. Derin bir rahatlama hissetti. Suratında palyançolarda oluşan dudak ifadesiyle bir gülümseme belirmişti. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu.J ustinin kanlar içinde yatan hali , akıyla sadece tek renk olan göz bebeği ve beyaz teni sanat eseri gibi görünmüştü ona. Cebinden çıkardığı kristal şişeyle adamın kanından bolca eğilip aldı. Bunu büyük bir zevkle kullanacaktı daha sonra, dudak ruju olarak kullanacaktı.
Bu genelde kötü kadınların kullandığı evi artık terketme zamanı gelmişti. Yılların barındırdığı intikamı sonunda almıştı.Kesik kesik ıslık çalarak ona her zaman huzur veren mutlu eden o hintli şarkıyı dile getiriyordu.
''aawaara hoon, aawaara hoon ya gardish mein hoon aasmaan ka taara hoon aawaara hoon ooo aawaara hoon ooo ya gardish mein hoooooooon''
Ardından içten bir kahkaha daha ve sokaktaydı. Cesetin bulunduğu odanın penceresine asasını doğrultup
''Bombarda Maxima'' diye haykırdıktan sonra hızlı bir şekilde bıraktığı enkaza bakarak uzaklaştı.Binanın yarısı yok olmuş ve ahşap ev alev alev yanıyordu, ama tüm bunlar hiç umrunda değildi Alarice Alberta'nın! Ondaki huzur ona yeterdi...