Sofya'da evimin önündeki küçük çeşmenin yanı başında oturmuş bekliyordum. Bembeyaz kar bütün dünyayı kaplamış gibi duruyordu. Siyah saçlarım,kirlenmiş ayakkabılarım benim ailemden öte bir parçam gibiydi.
"Stan! Buraya gel!... Sana kaç defa söyleyeceğim bu kadar soğuk havada dışarı çıkma diye." annem;o ünlü haykırışlarından birisini yapıyordu. Annem uzun boylu siyah saçlı ve çok çok zayıf bir kadındır. Mutevazi bir kişiliğe sahiptir ve varyemez teyze olarak koca Sofya'da ün salmıştır. Babamın işleri yüzünden garip bir otelde kalmak zorundaydık. Genelde babamın işlerine burnunu sokarım ve ağzımın payını fazlasıyla alırım. Babam annemden kasıt biraz daha kısadır. Uzun ve ince bir sakalı vardır. Beni sakalından daha çok sevdiğini düşünür dururdum. Şu alçak Sihir Bakanlığı babamın işine son vericekti. Babamın bir ölüm yiyen olduğunu düşünüyorlar. Her soruşturmada babamın mızraklı kafese sokulması içimi cız ediyor. Onun Azkabana gonderilmesinden çok korkuyordum.
Durmstrang büyücülük okulu, hayallerimi süsleyen ilk okul olmuştu. Babam okulda müdürdü. Ailemle gurur duyuyordum,bütün notlarımın harika gelmesinde babamın büyük bir etkisi vardı. Binadan bazı öğrenciler
"Şike!" diye ayaklanmaya başlamışlardı bile! Yatakhanede oturur dururdum yanıbaşımda ötüşen diğer öğrencilerin baykuşları sinirimi bozmaktan başka bir işe yaramazdı. Dersimi bitirir ve babamın çalışma odasına giderdim her akşam.
"Diğer öğrencilerle aram çok bozuk,benim bir hain olduğumu düşünüyorlar baba!" diye babamın başının etini yemiştim her akşam. O gece bir mektup geldi. Esrar dairesinden olduğu söyleniyordu. Babam mektubu eline alır almaz siniri yüzünden anlaşılıyordu.Bana doğru kafasını döndürdü ve
"Çık dışarı evlat!" diye başırmıştı. Ne yapacağımı bilemeden şans eseri kendimi kapı dışında buluvermiştim. Ne ara yürümüştüm? Ne ara buraya gelmiştim hiçbir şey bilmiyordum. Tek bildiğim babamın okuldan ya atılacağı yada uzaklaştırılacağıydı.
Ortak salonda işler yaver gitmiyordu. Her önüne gelen bana vuruyor veya
"Baban nasıl Stan? İşleri yolunda gitmiyor gibi!" deyip gülüyüyorlardı. Babamın işlerinin yolunda gitmemesi benim suçum değildi. Öğrencilik hayatımı Durmstrang'da bitireceğim aklımın ucundan bir anda yok oluvermişti. Olanlar hayallerimi yağmalıyordu.
Babamın odasındaki balkon Durmstrang okulunun ön bahçesine bakıyordu. Tam,öğrencilerden bıkmış okulun dışına çıkmıştım ki babam birden balkona fırlayıverdi ve
"Hepsi yalan! Beni bu okuldan atamazsınız!" diye haykırmıştı. Balkonun hemen aşağısından babama bakakalmıştım. Elinde sarı bir mektup vardı. Tuttu ve tüm gücüyle aşağı fırlatıp
"Ahuaaa!!" diye haykırmıştı. Bende ne yapacağımı bilemeyip birden tonlarca öğrencinin arasından mektuba dadanmıştım. Mektupda şöyle yazıyordu :
"Öğrencilere yasadışı büyü etkisi ile yasa ihlali sonucu Durmstrang müdürlüğünden atılmış bulunmaktasınız esenlikler dileriz. Sihir Bakanlığı.. " Sonu bilinen yolun çıkmazına gelmiştik artık. Babam Sihir bakanlığının kararıyla atılmıştı. Neler hissettiğini çok iyi anlıyordum. Bir büyücü yanıma gelip elimden mektubu aldı ve
"Vay vay bakıyoruz Ianevski'lerin soyu tükeniyor. HAH! Esenlikler dileriz Sihir Bakanlığı!! Hah! Sonunuz buydu bunu sende biliyorsun Stanislav!" demişti. Ben genç çocukla didişirken babam valizini hazırlamış çoktan çıkıyordu bile. Büyücüye baktım ve "Canın cehenneme genç soytarı!" diye bağırmıştım. Yanında hemen iki iri yarı üçüncü sınıf boş kafalılar bitiverdi.
"Ne kadar cesursunuz? Üçe karşı birmi?!" diye söylendim büyücülere.
"Üçe karşı bir değil. Biz tek yüreğiz.Değilmi Jamie !" demişlerdi. Resmen bunların kafalarında beyin yoktu. Ya bir soğan cücüğü yada bir sincabın kırmaya çalıştığı çatlak bir fındıkla dolaşıyorlardı.
"Sizinle burada kavga etmeyeceğim." deyip olayı yatıştırmaya çalışmıştım ve babam ana kapıdan dışarı çıktı. Hızla at arabasına yöneliyorlardı. Büyücüler içlerinden fısıldayarak
"Yürü anca gidersin..." ve benzeri saçma hakaretler yağdırıyorlardı biricik babama. Pekde biricik sayılmazdı fakat yinede tam bir babaydı. Yiğitti,mertti bir büyünün yapamayacağı şeyleri aklıyla yapabilirdi. Annem Rosa yine her zamanki gibi kapının bitişiğinde bekleyip hıçkırıklara boğulmuştu. Bir kaç hademe annemi susturmaya çalışıp "İçeri girin bayan,üzülmeyin" tarzı yatıştırmalar kullanmıştı. Babam Igor,at arabasının yanıbaşına geldi ve
"Ahhey!" diye bağırmıştı. Annem daha da hıçkırıkla ağlıyordu. Sinirlerimi bozmakta herkes üstündü bu gün. Yeteneklerim benimle birlikte mezara kadar gitmeliydi. Fakat burda artık birşey öğrenemezdim. Hogwarts'a gitmeliydim.
Babamın işine son verilmişti. Fakat sadece Durmstrang için geçerliydi. Hogwarts'da iş bulabileceğini bize mektupla bildirmiş ve annemin yüzünde gülücükler açıyordu. Annem delirmiş olmalıydı ki babamın Azkaban hapishanesine kapatılacağını sanıyordu. Annem okulun revirinde görev alıyordu. Genelde yanlış büyü yapılmış hastalara bakıyor ve onları iyileştiriyordu. Bu işte usta olan simalardan en başında yer alanlardandı. Ailemle gurur duymamın başlıca sebeplerinden biri işte bunlardı.Ertesi gün,quidditch maçına hazırlanmam gerekiyordu. Sabah erkenden yataktan fırladım ve
"Geç kaldım,geç kaldım!" diye söylene söylene pelerinimi ve üniformamı alelacele giymiştim. Annem
"Sen her zamanki gibi hazırsın tatlım." diye beni yatıştırmaya çalışıyordu. Üniformamı giyer giymez beyaz ayna dediğim aynanın önüne geçtim. Bu ayna kendimi nasıl gördüğümü bana söylüyordu. Aynanın ağzı çıktı ve
"Cesur,kuvvet,mertlik" demişti. Bende ellerimi silkerek
"Hıh,tamda istediklerim." dedim ve annem bir an sözümü kesti.
"Birşey unutmuyormusun?" diye sordu. Bende şaşırmışcasına kaşlarımı kaldırdım ve kafamı kaşımıştım. En önemli şeyi unuttuğum son anda aklıma gelmişti. Süpürgemi unutmuştum,bu süpürgeyi bana babam emanet etmişti.
"Ateş oku" süpürgesiydi. Gerçekten mükemmel bir hızı ve durma,dönme kabiliyeti vardı. Bu maçı alacağız diye bir iç çekmiştim. Sabah erken erken quidditch sahasına koşturmuştum. Süpürgemi denemek için sabah saatleri idealdi. Süpürgemi yere koydum,elimi süpürgenin izasında tuttum ve ve
"Kalk!" diye bağırdım. Ateş oku,elime küt diye yapışmıştı. Sonra bindim ve ayağımı yere vurarvurmaz. Bir anda kendimi gökyüzünde buluverdim. Bulutlarla yarışıyordum sanki. Bir iki güvercine çarptıktan sonra yere indim ve
"İşte bu benim maçı kazanmamı sağlayacak." diye söylenmiştim. Birkaç snitch yakalama antremanı yaptıktan sonra. Maç saati gelmişti,içeri girdim ve arkadaşlarımla "Bu maçı yeneceğiz." diye elimizi birleştirip bağırmıştık. Maçın başlamasıyla kafama bir bludger geldi ve başlar başlamaz kendimi bir anda yerde buluverdim. Rakip takımın oyuncuları bana bakarak kahkaha atıyordu. Yukarı baktım ve "
Ne gülüyorsunuz be! İşinize bakın!" diye homurdandım. Onlarda zaten beni pek takmıyordu,yine aynı şekilde aldırmayıp sayı atmaya başladılar.
10..20..30.. ve 40-0 yeniliyorduk. Maçın kaderi bana bağlıydı. Şans eseri etrafa bakınırken snitch kafama çarpmıştı ve sıyrılıp yoluna devam etti. Bir kanadı çatlamıştı altın snitch'in . Bende fırsat bilip peşinden gittim. Aramızda pek mesafe kalmamıştı ki rakip oyuncu tekrar kafama bludger atmayı denedi fakat bu sefer ıska geçti ve kendi tutucusunu vurmuştu. Kendi aralarında
"Beceriksiz!" diye söyleniyorlardı. Snitch'in peşinden gitmiştim. Rakip arayıcıda benim peşimden geliyordu ondaki süpürgenin markası bile yoktu.Süpürgenin bütün kılları bir oraya bir buraya saçılmıştı. Çok eski ve kullanışsız bir süpürgesi vardı. Vursan kırılacaktı,rakip arayıcı yanıma geldi ve beni tekmelemeye başlamıştı. Bende sinirlenip onun süpürgesine bir tekme attım ve süpürgesi ortadan ikiye ayrıldı. Genç arayıcı havada savrularak yere düşmüştü.Tribüne bakmıştım,annemden başka tanıdık bir sima gözükmüyor gibiydi. Bir kulenin kenarına baktım ve babamı görmüştüm.
"Babaa!!" diye bağırarak el sallamıştım. Fakat bunun bir hayal olduğunu bilmiyordum. O benim babam değildi,okulun hademesi bay Zimbu'ydu. Bana doğru kafasını çevirdi ve
"Neler oluyor ufaklık baban şuanda başka evrenlerde geziyor." diye bağırdı ve kıs kıs gülmüştü. Ona aşırı derecede sinirlenmiştim. Snitchin peşinden gitmeye devam ettim. Fakat durmadan rakip takım bize sayı atıyordu 80-0..90-0.. ve snitchin kırık kanadını parmağımın ucuna deydirmiştim. Bu kariyerimdeki en büyük başarıydı şu ana kadar. Parmağımı snitchden çektim ve süpürgenin üzerine çıkmıştım. Bu arada yerde yatan rakip arayıcıyıda bir kaç hekim ve annem revire taşıyorlardı. Süpürgenin üzerinde dengemi sağlamaya çalışıyordum. Süpürgenin en uç noktasına bir adım attım ve süpürgeden atladım. Havada
"Auaaa!!!" diye bağırarak snitchi tutmaya çalışıyordum. Snitchi tam tuttum derken snitch üniformamdan içeri girmişti. Takımdaki bütün oyuncular yanıma geldi ve üniformamın kollarını ve boynumu tuttu. Snitchin içimde dolaşışını hissedebiliyordum. Dolaştı dolaştı ve sağ paçamdan dışarı çıktı. Elime almıştım ve havaya kaldırdım. Annem yaralı arayıcıyı götürürken arkasına dönüp
"İşte benim oğlum!" diye bağırmıştı. Sevincimi takım arkadaşlarımla paylaşıyordum. Olağanüstü bir başarı sağladığımı düşünüyorlardı.Odaya geldiğimde arkadaşlarımla güle oynaya geliyorduk. Kapıya kadar geçirdiler ve
"İyi akşamlar." diyerek odadan uzaklaştılar. Benim ilk işim yatağıma zıplayıp babama mektup yazmak oldu.
"Baba,durmstrang'da çok acı çekiyorum. Senin Hogwarts'da profesör olduğunu duydum. Bugün bir quidditch maçı kazandık. Hogwarts'a gelmem mümkünmü?" yazmıştım. Baykuşumu kafesten çıkardım ve yolladım. Dolunay gökyüzünü aydınlatıyordu. Bulut dolunayın enfes ışıklarını süzüyordu. Odamın penceresinden baykuşum giderken bakakalmıştım. Hogwarts'ı istiyordum..
Diğer sabah baykuşum geri dönmüştü. Penceremin kenarında çığlıklar atıyordu. Hemen pencereyi açmıştım ve mektubu aldım. Mektupda "Burada senin gibi arayıcılar ve büyücüler için her zaman yer var. Bu Pazartesi Durmstrang'dan çık ve tabelanın yanıbaşındaki hippogrif'e bin o yolu biliyor." yazıyordu. Anneme haber vermeden bir çırpıda eşyalarıma baktım ve "Pack!" diye bağırdım. Hepsi birden toparlanıvermişti. Üniformamı giyip botlarımı yarım bağlamıştım. Kapıyı açtım ve kaçarcasına Durmstrang Büyücülük Okulu'ndan uzaklaştım. Babamın mektupta yazdığı gibi tabelanın yanında bir hippogrif vardı. Siyah tüyleri vardı kafasında beyaz beyaz benekler vardı. Çok asi bir yaratığa benziyordu. Elimi uzattım ve selam verdim . Beni tanıyor gibi duruyordu. Kafasını kaldırıp indiriyordu. Yanına yaklaştım ve üzerine bindim. Hippogrif bir anda yerden kalktı ve esrarengiz bir şekilde gölün kenarından havalandı. Artık Durmstrang okulu bir böcek gibi gözüküyordu. Bulutların arasından geçiyorduk..
Hogwarts'a gelmem çok kısa sürdü. Hippogrif yere iner inmez kapının kenarında bekleyen babam beni karşıladı.
"Hoşgeldin evlat gel buraya Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okuluna Hoşgeldin.." Hogwarts Hayatım başlamıştı. Yine babamla,yalnız babamla...(Çok uğraştım eminim iyi bir puan alırım [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.])