Mitolojik Maceram
Poseidon’un Gözünden….
Kate sabahtan beri Melez Kampına gitmek için
koşturuyordu. Şu ana kadar kaç canavarla savaşmıştı acaba? 20-30. Oysa
daha yolu çok uzundu.Ve daha nelerle karşılaşacağını bilmiyordu.Bir
cehennem tazısı evine kadar gelmiş ailesine ve ona zarar vermişti.Oysa
bir tanrının çocuğu olduğunu duyduğunda ne kadar da sevinmişti.Şimdi ise
evinden kaçıyordu.Ama buna hem pişmandı hem değildi.Kaçmıştı,çünkü
başka canavarların da gelip saldıracağını biliyordu ve ailesini
korumalıydı.Pişmandı çünkü ailesinden onu götürmesini istese şimdiye
varmış olabilirdi."Keşke ailemden yardım
isteseydim."diye düşündü.Sonuçta onlar
dememiş miydi? Yardıma ihtiyacın olduğunda biz hazır olacağız.Oysa şimdi
kaçıyordu."Yardım et,lütfen ailem kim
bilmiyorum ama madem benim babamsın bana yardım et."İlk başta ona yardım etmeyi düşündüm ama kendi başına
halletse daha iyi olucaktı.O anda arkasından bir ses duydu.Dönüp
baktı.Hiçbir şey.Hiçbir şey yoktu.Neden olsun ki.Yardım istemesi bile
saçmaydı.O anda böyle düşündüğü için ona çok kızdım tabii.Yine de
koşmaya başladı.Anlaşılan canavarlar ona dinlenecek zaman
bırakmayacaktı.Eh 3 büyüklerden birinin çocuğu olursa böyle olur.Elinden
geldiğince hızla koşmaya başladı.Ama hala arkasından sesler
duyuyordu.Az sonra ona yetişecekti anlaşılan.Daha da hızlı bir biçimde
koşmaya başladı.30 dakika kadar sonra önüne bir kiklop(Tek gözlü
dev.Mitoloji canavarı) duruyordu."Bunlarla
daha önce de savaştım.Tanrılarım neden bunlar hep bana geliyor ki." Diye düşündü.Bu kız acaba hala anlamıyor mu?Bu
canavarlar melezler için çok büyük bir tehtid.O bunları düşünürken
kiklop saldırıya geçti.Annesinin ona verdiği ilahi bronzdan yapılmış "Kırmızı Hançer" adını verdiği
silahını kullanmakta artık ustalaşmıştı.Annesine bu silahı ben deniz
köpüklerinden yaparak vermiştim.
Bu yüzden kiklopla savaşması 5-6
dakika sürdü.Yine de çok zaman kaybetmişti.Koşmaya devam etti.Ama nerden
geldiğini anlamadığı bir ses ona "yaklaştın" diyordu "çok az kaldı". Tabii ki de ona bunu söyleyen bendim
kızıma biraz yardım etsem ne olurdu ki.
Koşmaya devam etti.İşte
oradaydı.Melez Kampı oradaydı.İçini bir sevinç dalgası sardı.Oraya
ulaşmalıydı."Keşke babamın hangi tanrı
olduğunu bilseydim." Diye düşündü.Merak
etme diye geçirdim içimden sana kampta söylerler.Tabi ben bunu der demez
hemen kampa gittim.Ben bunları yaparken onun içini de başka düşünceler
kemiriyordu.
Ben mi?O bir şeyler düşünürken kampa
gitmiş Kheiron’la konuşmuştum.Zavallı yaşlı sentor (Mitolojide at-adam)
bir tanrıyı karşısında görünce ne yapacağını şaşırmıştı.Çünkü bir tanrı
çoğunlukla bu kampa gelmez.Yine de ona olayı anlatmış, kızımın
geleceğini söyledikten sonra hemen onaylayıp kampın girişine doğru
koşmaya başlamıştı.
Yeniden krallığıma döndüğümde kızım
yine bir şeyler düşünüyordu ama bu sefer düşüncelerinde telaştan çok
merak vardı.
İkisinin Gözünden….
Acaba nerede kalacaktı.Onun
geleceğini biliyorlar mıydı?
Bunu düşünürken oraya varmış olduğunu
ancak 1-2 dakika sonra fark etti.Ata binmiş bir adam ona doğru
geliyordu.1 saniye bu adam ata binmemişti.O bir at-adamdı.Acaba daha
nelerle karşılaşacağım?Diye düşündü yine de rahatlamıştı buraya sağ
salim ulaşmıştı.At adam ona yaklaştı ve şunları söyledi:
-Hoşgeldin Kate, baban bize
geleceğini söyledi.
-Babam mı?
-Evet.Senin baban POSEİDON.
Kate’nın Gözünden…
-Poseidon mu?!Peki neden bana bir şey
göndermedi.Yani en azından bir mesaj, bunu yapmalıydı!Peki siz bunu
nereden biliyorsunuz ve kimsiniz?Yoksa ben gelmeden önce o buraya geldi
mi?Yani onu görmeyi kısa süreyle mi kaçırdım?!Olamazz!!Soruları peşi sıra söylüyordum ama
umrumda değildi.Yorgundum,açtım,susuzdum,korkmuştum,öfkeliydim.Eh tüm bu
duyguları barındıran birinin pek de sakin olmasını bekleyemezsiniz.Oysa
çok sakindi.Bana bir yerden tanıdık geliyordu ama çıkaramamıştım.Belki
ismini söylese bilirdim.Bana cevap vermesini bekledim.
-Evet baban
Poseidon.Denizlerin,fırtınanın,depremlerin Tanrısı.Ve evet senden önce
buraya kısa süreliğine geldi ve benle konuştu.Bir yarım saat kadar
önce.Sana bir mesaj elbette göndermiş ki sen buraya gelmişsin.O sen
geldiğinde burada olsa bile giderdi.Çünkü Tanrıların ve Tanrıçaların
çocuklarıyla doğrudan ilişki kurmak yasak.Ve bana gelince ismim Kherion.
Bu ismi tanıyordum.Herakles’e (Roma
adıyla Herkül) o öğretmenlik yapmıştı ama ben onun öldüğünü
sanmıştım.Demek daha öğreneceğim çok şey vardı.
Kısa bir yürüyüşün
ardından büyük ev dedikleri yere varmıştık.Gerçekten çok güzel bir
yerdi.Benim kalacağım yerde ayrı güzeldi.Deniz taşlarından
yapılmıştı,duvarlarının renkleri deniz mavisiydi ve bu olay odaya farklı
bir hava katıyordu,en iyisi ise odanın sonunda bir çeşme akıyordu ve
içi para doluydu.Sonradan bu paraların İris’e (Gökkuşağı Tanrıçası)
biriyle konuşmak istediğin zaman adak olarak vermek gerektiğini
öğrendim.Ama bu başka bir hikaye ben odayı anlatmaya devam edeyim. Şu
anlık sadece bir yatak vardı ve oda sadece benimdi.Çünkü 3 büyüklerin
(Hades,Zeus.Poseidon) çocuk yapmama yemini etmiş olmaları gibi bir olay
vardı ama sanırım bu yemini Poseidon’un bozduğu çok açık değil mi?Olsun
ben halimden memnundum.Kardeşim olmadığı için bu odada istediğini
yapabilirdim.
Ben bunları düşünürken Kheiron’un
orada olduğunu unutmuştum.O da dinlenmek isteyeceğimi düşünmüş olmalı
ki:
-Ben seni yalnız bırakayım. Dedi ve çıktı.
Ben de odamda
biraz uyumaya karar verdim gerçekten dinlenmeye ihtiyacım vardı.Çok
yorgundum.Başımı yastığıma koyar koymaz uyudum.
Zorlu bir yıl beni bekliyordu..
Mitoloji hakkında yazmam umarım sorun olmaz...