Hogwarts School of Witchcraft and Wizardry |
|
| Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları | |
|
+3Monica Schafer Manuéla Da Silvera Luciana De Felice 7 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Luciana De Felice KSKS Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu & Kara Giyen
Özel yetenek : Metamorfmagus & Zihinbend Rp Partneri : Yalnız çalışırım. Kan durumu : Safkan Mesaj Sayısı : 633 Kayıt tarihi : 10/01/10 Yaş : 32
| Konu: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları C.tesi Haz. 26, 2010 2:05 pm | |
| Karakter Ad-Soyad: Varsa Ek Karakterlerinizin Ad-Soyadları ve Rütbeleri: Yaş(Rpg): Kişisel Özellikleriniz: Hangi Bölüm?: Örnek RP:
Bunları mutlaka eksiksiz doldurarak başvurabilirsiniz. | |
| | | Manuéla Da Silvera Seherbaz & Işık Yeminlisi
Rp Partneri : Ne geğek vağ? Kan durumu : Safkan. Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 26/06/10
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları C.tesi Haz. 26, 2010 3:37 pm | |
| Karakter Ad-Soyad: Manuéla Ria Osané Varsa Ek Karakterlerinizin Ad-Soyadları ve Rütbeleri: Katie Lilly Night / Sly. 2. Sınıf. Yaş(Rpg): 25 Kişisel Özellikleriniz: Ria her zaman zeki ve disiplinli bir kişiliğe sahip olmuştur. Her zaman burnunun dikine gider dinler, kendi işlerini kendisi yapar ve her zaman mantıklı düşünebilir. Bu davranışları onun okul yaşantısınıda olumlu yönde etkilemiştir. Okul yaşantısındaki başarısı, takdirleri onu hayatı boyunca yanlız bırakmamıştır. Açıkgözlü ve sinsi oluşu da onun hayatta bazı önemli olayların üstesinden kolayca gelmesini sağlamıştır. Hangi Bölüm?: Seherbaz. Örnek RP: - Spoiler:
Bu mağaraya ilk kez gelmiyorduk ama yinede tehlikeliydi. Korkuyordum işte. Mağaranın dışı Cadılar Bayramı süsleriyle donatılmıştı. Bir kaç süslü kabak, kurukafalar ve bir kaç OggieBoggie resmi. Bir süre mağaranın girişinde oyalandıktan sonra Dan'in yoğun isteği üzerine girdik mağaraya. Dan tavşan gibi seke seke ilerliyordu mağaranın taşlı yollarında. "Dan! Eline bir taş falan al n'olur n'olmaz." dedim. Ama Dan'in umrunda değildi. "Yapma Jack. Bir tane taş mı kurtaracak beni?" dedi en alaycı sesiyle. Ben yine de bir sopa aldım elime. O önde ben arkada ilerledik bir süre. Geçen senelerden farklı olarak kurumuş ceset koymuşlardı bu sene mağaraya. Ürpetici göstermeye çalışmışlardı ama beş yaşındaki çocuk bile korkmazdı bunlardan. Duvara bir kaç örümcek ağı motifi kondurmuşlardı. Onları beğenmiştim. Solumdaki duvarda küçük harflerle bir şeyler yazıyordu. Yazıyı okumak için duvara yaklaştım. Yaklaşınca yazı netleşti. Kan rengi bir kalem ile yazmış olmalılar. Yine ürpertmeye çalışmış ama becerememişlerdi. "Sağ her zaman iyidir. Sol ise kötü" yazıyordu duvarda. Keskin bir kahkaha attım. Kahkaham mağarada yankı yaptı ve Dan'in yanıma gelmesini sağladı. "Neye gülüyorsun sen öyle?" diye sordu. Ona çatlamış duvardaki yazıyı gösterdim. Bir kahkaha da o attı. "Öyleyse n'apalım biliyor musun? Hani ileride yol ikiye ayrılıyor ya. Sola gidelim bu sefer. Bakalım bizi ne tür "kötülükler" bekliyormuş?" İkinci kahkahasını attı. Bu daha güçlüydü. Dan bunu söyledikten sonra bir anda yüzümdeki gülümseme dondu. Neden, bilmiyorum ama yazıdan korktum birden. Ama bunu Dan'a belli edemezdim, yoksa 2 yıl dalga geçerdi benimle. Bu yüzden geç de olsa eşlik ettim kahkahasına. "Ona, oraya vardığımızda karar vermeye ne dersin dostum?" dedim biraz yapmacık bir ses tonu takınarak. Duvardaki motiflere ve süslemelere bakarak devam ettik. Tozlu yollarda bir süre yürüdükten sonra yol ayrımına gelmiştik. Dan direk sola saptı. "Hey! Nereye gidiyorsun? Yanlış yöndesin. Yazıyı hatırlamıyor musun? Sol kötüdür diyordu." Bir anda telaşlanmıştım. Sözcükler ağzımdan hızlıca dökülüvermişti. Dan bana şaşkın ve biraz da alaycı gözlerle bakıyordu. "Şaka yaptığını varsayarak devam ediyorum ben yoluma." dedi Dan. Ona cevabım gecikmedi: Hayır, Dan! Şaka yapmıyorum! Tamam, başlarda güldüm; ama sonradan...Sonradan korktum Dan. Gözlerimi Dan'in gözlerine dikmiş, ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordum. "Senin saçmalıklarını dinlemeyeceğim Jack! Gidiyorum ben." Kısa bir süre düşündüm. Dan oraya gitmekte kararlıydı. Ne yaparsam yapayım kararını değiştirmeyecekti. Öyleyse bende onunla birlikte gidecektim. Eğer sol taraf gerçekten kötüyse, belki ona yardım edebilirim diye düşündüm. "Hey! Tamam bekle. Bende seninle birlikte geleceğim." Bunun üstüne Dan yine o bilmiş yüz ifadesini takındı. Aldırmadım, arkasından devam ettim yola. Motiflerde ve süslemelerde değişiklik yoktu. Yada korkutucu bir şey. Bu beni bir nebze olsun rahatlatmıştı. Bir süre sonra acıktığımı hissettim. "Dan! Benim karnım acıktı. Biraz mola verip kurabiyelerimizi yemeye ne dersin dostum?" diye seslendim. Siyah saçlarını sallayarak arkasını döndü ve beni başıyla onayladı. Bir tavşan gibi sekerek yanıma geldi. Ben çantamdan kurabiyeleri çıkarırken o da kendi çantasından meyve sularını ve pipetleri çıkardı. Kurabiyelerimzi yiyip, meyve sularımızı içtikten sonra, eşyalarımızı topladık ve yola devam etmek üzere ayaklandık. Yine Dan önden ilerledi, bende onu takip ettim. Bayağı ilerlemiştik. İçimdeki korku biraz daha alevlendi. Ya garip sesler duyuyordum, yada bana öyle geliyordu. Ne olursa olsun endişelenmiştim işte. "Dan! Artık geri dönsek diyorum ha, ne dersin? Bu kadar macera yetmez mi?" Dan yine arkasını döndü. Bu sefer geri geri gidiyordu. Tıpkı beş yaşındaki çocuk gibi davranıyordu. İlerlerken ayakkabı bağcığımın çözülmüş olduğunu farkettim. Çantamı yere koydum ve eğilip ayyakabımın bağcığını bağlamaya başladım. Bağladıktan sonra çantamı da alıp yerden doğruldum. Kafamı kaldırdığımda Dan'in orada olmadığını gördüm. Etrafı kolaçan ettikten sonra avazım çıktığı kadar bağırdım: Daaannn! Dan, ses ver! Eğer oyun oynuyorsan, inan bana hiç komik değil! Daannnn! En ufak bir ses dahi yoktu. Biraz daha ilerledim. Sağıma soluma bakarak ilerliyordum. Bir kaç adım daha attıktam sonra, yol sağa dönüyordu. Sağa doğru ilerledim. İşte! Dan'in çantası oradaydı. Kendisi de buralarda bir yerlerde olmalıydı. bir daha seslendim: Daann! Beni duyuyor musun? N'olur ses ver! Daaann! Sonuç aynıydı. Hiç bir ses, hiç bir kıpırtı yoktu. Öyle pişmandım ki bu yola girdiğimize. Keşke uymasaydım ona. Keşke hemen razı olmasaydım. Ben yanında geldim de ne oldu sanki? Çok mu farketti? Dan kayboldu işte. Çantasının bulunduğu yere doğru ilerledim ve yere çöküp , sırtımı duvara yasladım. Çantası da kucağımdaydı. Bir kaç kez daha seslendim. Ama yine kimse cevap vermedi...
Uyandığımda etrafta kan lekeleri vardı. Kalbim bir anda daha önce olmadığı kadar hızlı atmaya başladı. Bu kan lekeleri de nerden gelmişti. Aceleyle saatime baktım. Dan tam olarak 2.30 saattir kayıptı. Ama geri dönmeyecektim. Burada kalıp onu bekleyecektim. Eğer birisi ona zarar verdiyse eğer banada vermeliydi. İki çantayı da alıp yola devam ettim. Ben hızlı adımlarla ilerlerken bir anda bir el ayak bileğime tutundu. Delicesine sıkıyordu ayak bileğimi. Kafamı çevirip baktığımda, siyah pelerinli iğrenç bir yaratık gördüm. Ondan kurtulmaya çalıştım ama olmadı. Çareyi bağırmakta buldum. "Heeeyy! Yardım edin bana! Kimse var mııı?" Ama pek bir faydası olduğunu söyleyemem. Yaratığa karşı olan direnmelerimin hiç bir haydası olmadı. Diğer bileğimide kavradı ve beni aşağıya çekti. Beni çektiği yer karanlık ve oldukça pis bir yerdi. Kimdi beni buraya çeken? Başındaki lanet kapşondan bir şey görmek imkansızdı. Hala sağ elimde çantamı tuttuğumu farkettim. olan gücümle çantayla kafasına vurdum. Çantayı kafasına vurmamla yüzünün açılması bir oldu. Yüzünü gördüğümde ağzımdan çıkan son cümle: "Dan, bu sen misin?" oldu.
| |
| | | Monica Schafer Dungeon Master
Kan durumu : Safkan Mesaj Sayısı : 1384 Kayıt tarihi : 19/12/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları C.tesi Haz. 26, 2010 3:40 pm | |
| | |
| | | Evaline Lydia Slowen Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı
Rp Partneri : Yok. Kan durumu : Safkan. Mesaj Sayısı : 14 Kayıt tarihi : 15/06/10 Yaş : 26 Lakap : Eva.
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları Ptsi Haz. 28, 2010 4:24 pm | |
| Karakter Ad-Soyad: Evaline Lydia Slowen. Yaş(Rpg): 22. Kişisel Özellikleriniz: Evaline, kendine göre acımasız, kötü biri değildir aslında. Ama başkaları öyle düşünüyor. Aslında sıcakkanlıdır ama geçmişte yaşananlar onu derinden etkilediği için böyle kötü olabiliyor. Zeka onun için çok önemlidir ve zekidir de... Sadık ve güvenilirdir. Bazen çok sinirlenebilir. Dış görünüşe önem verir. Tam bir macera tutkunu ve meraklıdır. Kitapları çok sever. Araştırmak için çok uğraşır. Piyano çalmayı çok sever.Hırslı ve sabırsızdır. Denizleri, ormanları, tüm doğal güzellikleri çok sever. Melodik bir ses tonuna sahiptir ve şarkı söylemeyi sever. Hangi Bölüm?: Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı. Örnek RP:
Okula gitmek için hazırlanıyordum. Her zaman ki gibi kötü bir kot ve rengi solmuş bir badi giymiştim. Yırtık ve mor renkte olan çantamı takıp dışarıya çıktım. Burslu olarak okuduğum okulun yolunu tuttum. Kasabanın dar, uzun sokaklarından geçip bir taksiye bindim. Sonunda okula varmıştım. Sınıfa girdiğimde Aurélia'yı gördüm, hemen boynuma sarıldı. Sınıftaki hatta okuldaki beni seven tek kişiydi o... Çünkü ben fakir olduğumdan kimsenin umurunda değilim ve bana yaratıkmışım gibi davranıyorlardı. Ama Aurélia her zaman beni koruyordu. Bana sarılmayı bıraktığımda onun ne kadar harika olduğunu gördüm. Uzun bir elbise giyinmiş ve altında elbisesiyle aynı tonda olan babetleri vardı. Birde kendimi hatırlayınca içimden gülmek geliyordu. Bu okula hiç bir zaman uyum sağlayamazdım.
Aurélia bana ''Lydia ailemden izin aldım ve seninle bir hafta Los Angeles'da kalacağız. Hani ne zamandır planlıyorduk hatırladın mı?'' dedi. Sesi çok heyecanlıydı. Onun izin alacak bir ailesi vardı benim ise babam ben küçükken bir suç işlediğinden hapiste ölmüştü; annem ise benim büyüdüğümü anlayınca beni bırakmıştı. En azından ben küçükken gitmemişti, bu kadar merhametliydi... Aurélia'ya heyecanlanmış bir şekilde ''Harika.'' dedim. Aslında gitmek istemiyordum. Gitsem yaratık gibi davranırlardı. Aurélia'ya ''Bak Aurélia, gitmeyi çok istiyorum ama bana orada aynen burada ki gibi fakir olduğumdan kötü davranacaklarını biliyorum.'' dedim. Aurélia buna çok üzülmüştü. Hemen bana yine her zaman ki gibi neşeli ses tonuyla ''Lydia hiç sorun değil sen orasını bana bırak.'' dedi. Ona güveniyordum. Yüzümde küçük bir tebessüm belirdi ve ''Seni çok seviyorum.'' dedim.
Sonra öğretmen geldi. Aurélia ile bugün bir dersimiz aynıydı. Ders sıkıcıydı. Dinlememiştim bile... Ders bittikten sonra Aurélia bana ''Hey çıkışta bize geliyorsun ben seni okulun önünde bekliyor olacağım tamam mı?'' dedi. Gülerek başımı sallladım. Ondan sonra ki dersler ile de ilgili değildim. Çünkü Los Angeles heyecanı hala üzerimdeydi. Sonunda son ders zili de çaldı. İlk çıkanlardan biri bendim. Okulun bahçesinde Aurélia'nın spor arabasını gördüm. Hemen yanına gittim ve arabaya bindim. Ona ''Şimdi ne yapacağız?'' dedim. O ise sırıtarak ''Önce eve gideceğiz orada yemek yeriz. Sonra bavul hazırlayacağız, senin içinde bir bavul hazırlayacağız. Uçak biletlerini alacağız ve yatacağız. Sabah kalkınca ise Los Angeles!'' dedi yüksek sesle. Bende etkilenerek ''Vay canına sen bir harikasın Aurélia.'' dedim. Sonunda evlerine gelmiştik. Burayı daha önce de görmüştüm. Ev villa türündeydi, krem renginde ve etrafında ağaçlar vardı. Ortasında ise büyük bir havuz. Aurélia kapıyı çaldı. İçeriye girdik. Sadece annesi evdeydi. Babası yurt dışına çıkmıştı. Aurélia'nın ailesi beni çok seviyordu. Buna bir anlam veremiyordum.
Annesi hemen bize yemek yaptı. Yemekte bir tavuk, çeşitli salatalar ve yanında sebze yemekleri vardı. Yemekler enfes görünüyordu. Ama masada bir terslik vardı. Aurélia ile annesi kavga etmiş gibiydiler. Gerçi her zaman öyle diyerek geçiştirdim. Yemekler bittikten sonra Aurélia'nın odasına çıktık. Oda yeşil tonlarındaydı. İki bavul çıkardı Aurélia. Hepisini kıyafetler, ayakkabılar, güneş gözlükleri, takılar ile doldurdu. Sonra bana dönüp ''Annem biletleri almış bizim bugün hava limanına gitmemize gerek yok.'' dedi. Sonra beraber film seyrettik... Saatler böyle geçiyordu. Sonunda gece yarısı olmuştu. Ben misafir odasında yattım. Sabah 7'de annesi Angelina bizi kaldırdı. Üstümü değiştirip Aurélian'nın bana verdiği dar kotu, uzun badiyi giydim. Aynadan baktığımda güzelliğimin ortaya çıktığını hissettim. Odadan çıkarak kapıya yöneldim. Aurélia beni bekliyordu beni görünce ''Harika olmuşsun Lydia!'' dedi. Bu sözüne gülerek karşılık verdim ve tekrar onun arabasına bindik.
Uzun bir yolculuktan sonra hava limanına vardık ve oradan uçağa binmiştik. Neredeyse 3 saat sonra oradaydık. Uçak çok rahattı. Aurélia'ya ''Nerede kalacağız?'' dedim elimdeki ağır bavulla. O ise ''Otelde kalacağız.'' dedi. Tekrar bir taksiye binip otele gittik. Çok lüks bir yerdi. Zaten Aurélia'nın gittiği her yer böyleydi. Otelin içine girdiğimizde iki kişilik bir oda istedik. Odamıza çıktık. Otelin dışı gibi içi de güzeldi tabii ki... Saat geç olmuştu. Aurélia ''Hadi bir yerlere gidelim.'' dedi heyecanlanarak. Ben ise bu hızına şaşırmış bir şekilde ''Saat geç oldu. Hem biraz dinlenmeliyiz.'' dedim. O ise başını salladı ve uykuya daldı Bende aynısını yaptım; uyudum.
Sabah olmuştu. Çalar saatin sesi beni uyandırmıştı. Hemen Aurélia'yı dürttüm. Üstümüzü değiştirip, otelde kahvaltı yapıp dışarıya çıktık Los Angeles'ın kalabalık sokaklarındaydık... Etrafta çok insan vardı. Alşıverişteki kadınlar, işini bitiren yorgun insanlar... Sonra beraber bir parka gittik. Ama benim içimde kötü bir his vardı. Parkta oturmuş kola içiyor ve sohbet ediyorduk. Kolalarımız bittikten sonra biraz yürümeye başladık. Yürürken sanki takip edildiğimi hissediyordum. Hemen arkamı döndüm ve korkunç bir manzara ile karşılaştım. Elinde silah olan bir serseri bize doğru geliyordu. Hemen hızı bir haraketle Aurélia'ya ateş etti. Ben ise kulakları tırmalayacak bir çığlık attım. Aurélia'nın cesedinin üzerine eğildim. Göz yaşlarım onun tenine akıyordu. Artık ölmüştü... Kalbi atmıyordu. Ölüm en sonunda onu soğuk kollarının arasına almıştı.
Ağlayarak çevreme baktım. Bir sürü insan toplanmıştı. Kalabalıkta Aurélia'nın ailesini gördüm. Ne işleri vardı? Üstelik tek bir damla göz yaşı dökmüyorlardı. Onlara doğru sersemlemiş bir şekilde yürüdüm ve ''Siz neden üzülmediniz?'' dedim. Onlar ise şefkatli bir sesle ''Gerçek kızımız sensin. Hastanede ikinizi karıştırmışlar. Ben ise Aurélia'nın senin yerinde olmaktan hoşlanmayacağını düşünerek bir katil tuttuk.'' dedi. Bu olan saçmalıklara aklım ermiyordu. Onlara bağırarak ''Böyle yaparak gerçek kızınızı kaybettiniz. Bunu Aurélia için yaptığını sanma. O her türlü hayatına devam ederdi. Ve onu sevmediğiniz zaten biliyorum.'' dedim bağırarak. Etraftaki polisler bunu duydu. Ama ben çoktan Aurélia'nın cesedinin üzerine eğilmiştim. Böyle saçma bir şey yüzünden ölmemeliydi. Artık beni koruyan ve seven kimse kalmamıştı. Yapayalnızdım... | |
| | | Océane Clémente Ravenclaw 5. Sınıf & Bina başkanı & Takım Kaptanı
Özel yetenek : Metamorfmagus Rp Partneri : Lasthe. Kan durumu : Melez Mesaj Sayısı : 846 Kayıt tarihi : 16/03/10
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları Ptsi Haz. 28, 2010 9:42 pm | |
| | |
| | | Androméda V. Manguera Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı
Rp Partneri : Yokkkk Kan durumu : Safkan Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 30/06/10
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları Çarş. Haz. 30, 2010 1:45 pm | |
| Karakter Ad-Soyad: Androméda V. Manguera Yaş(Rpg): 21 Kişisel Özellikleriniz: Androméda'nın çok karışık bir yapısı vardır. Mesela çıkmazda olduğunda mutlaka yalana başvurur. Ancak kendisine yalan söylenmesinden hoşlanmaz. Ve intikamı çok sever. Aslında o kötü olmak için yaradılmıştır. Ancak bir tarafı sevecen, delidolu ve şirindir. Çoğu zaman bu yanı ağır basar. Arkadaşlık ilişkilerinde de bu yönteme başvurur. Bir ortama ilk girdiğinde hep soğuktur. Korkunç ve acımasızdır. Ancak alıştığında hep güler, kimseyi incitmemeye özen gösterir. Ve, ahh... Çok sivri dillidir. Kimse onunla laf dalaşına girmez çünkü Androméda hep dobra dobra konuşur. Hangi Bölüm?:Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı Örnek RP: Masadaki kâğıtlara son bir kez baktım. Bunlar benim tek olmadığımı kanıtlayamazlardı. Benim ailem yoktu! Ama on sekiz sene sonra birisi geliyor ve bir ailem olduğunu söylüyor. Neden şimdi? Neden ben? İki parça kâğıt bunu kanıtlayamazdı. Hayır. Buna inanmak için kendimi zorluyordum. Ama bana o kadar yabancıydı ki. Ne yani ailemin yanına koşup onların boyunlarına mı sarılacaktım? Aslında yanlarına bile gitmeyi düşünmüyordum. Şimdilik. Ellerim şaşkınlıktan hala titriyordu. Tahta sandalyeden kalkıp odamdan çıktım. Kâğıtları askılığın yanında duran siyah deri çantama yerleştirdim. Ve montum ile çantamı alarak dışarı çıktım. Siyah arabamın arka koltuğuna çantayı fırlattım. Ve sürücü koltuğuna geçtim. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Ama oraya hızlı gitmek istediğimden emindim. Arabanın gürleyen motorları beni biraz olsun sakinleştiriyordu. Bir buçuk saat kadar yollardaydım. Düşünmeliydim. Şehrin boğucu havası beni rahatsız ediyordu. Hiç kendimle kalamamıştım. Şehirde kendimi kaybetmiştim. Ben artık ben değildim! Düşüncelerim yok olmuştu. Artık beynimde motor sesleri ve başkalarının düşünceleri vardı. Buna dayanmam imkânsızdı. Ve bu haber biraz olsun kaçamak yapmam için iyi bir bahaneydi.
Yolların kenarındaki evler birer birer azalmaktaydı. Ve doğanın temiz havasını ciğerlerimde hissetmeye başlamıştım. Önümde trafik yoktu. Ya da arabaları deli gibi süren sarhoşlar. Sadece ben ve külüstür arabam vardık. Evler yerlerini ağaçlara bırakıyordu. Tuğlalardan tüneller artık sarmaşıklardan oluşmuştu. Sonunda durmaya karar verdim. Kayalık bir yer buldum. Arabanın motorunu kapatınca gerçek sessizliği fark ettim. Uçurumun başındaki kayalardan birine oturdum. Ve uçsuz bucaksız okyanusu seyre daldım. Gözlerim özlemle ufku tarıyordu. Bu özgürlüğü hissetmeyeli aradan çok uzun zaman geçmişti. Ama bu sessizlik benim için fazla sürmedi. Çok kısa bir zamanda kaybettiğim ya da unuttuğum içimdeki benin sesini duydum. Haykırışlarını, şikâyetlerini. Neden kendimi inkâr etmiştim? Bilmiyorum. Peki ya neden düşünmemiştim hiç? Hiç bir fikrim yok. Bunu kendime neden yapıyordum! Artık dayanamamıştım. Ve şiddetle yerimden kalktım “Neden mi bunu kendime yapıyorum! Nedenini hiç düşünmedim! Çünkü korktum. Derinlerde bulacağım korkunç Androméda’dan korktum. Başkası gibi düşünerek daha akıllıca davranacağımı düşünmüştüm! Ama yanılmışım. Asıl korkunç olan yeni benliğimmiş. Bana sıkıca sarıldı! Kökleriyle bana öyle sıkı tutundu ki, bana o kadar yapıştı ki kurtulamadım.” Dayanacak gücüm kalmamıştı. Ama kafamdaki sesler hala beynimde dolaşıyordu. Arkamı döndüm. Arabama doğru hızlı bir biçimde yürüyordum. Ama bir soru beni yerime çiviledi. Neden ben? İçimdeki bütün nefreti kusarak bağırdım. Ve tüm gücümle uçuruma doğru koştum. Koşarken de bağırdım “Çünkü ben buyum!” Suya düşerken bilincimi kaybedip bayılmıştım. Ama soğuk suyun keskinliği beni kendime getirmek için fazlaydı bile. Acıdan bağırmak için ağzımı açtım ama tuzlu su ciğerlerime dolmuştu. Nefes almak için yukarıya, daha yukarıya yüzdüm. Başımı çıkardığımda yuttuğum tüm su ağzımdan aktı. Ama büyük bir dalga beni karşılamak için gelmişti. Suratıma çarpan suyun şiddeti ile kayalardan bir tanesine çarptım. Kafamdaki ses daha belirginleşmeye başladı. Artık yüzlerce ses yoktu. Sadece tek bir ses vardı.'İşte ben buyum. Korkak, acınası, çaresiz bir zavallı. Bir ailem olduğunu öğrendiğimde bile biraz olsun sevinememiştim. Korkmuştum. Ben bir korkağım!' Tek kelime. O tek kelime beni tekrar hayata döndürmüştü. Kafamdaki ses hala tekrarlıyordu 'Korkak. Korkak. Korkak...' Ve kafamın içindeki düşüncelerim. Benim düşüncelerim geçmişteki düşüncelerime baskın çıkmıştı. Ve üç kelime onu susturmaya yetti 'Ben-korkak-değilim!' 'Kanıtla.' Kulaklarım basınçtan patlamak üzereydi. Dışarıya çıktığımda sağır kalabilirdim. Ama asla bir korkak değildim. Bütün gücümü kullanarak suyun yüzeyine çıkmaya çabalıyordum. Ve üzerimdeki baskı gittikçe azalıyordu. Kafamı sonunda suyun yüzeyine çıkarmayı başarmıştım. Kendi kendime bir kahkaha attım ve ufuğa doğru bakarak seslendim 'Gördün mü? Ben korkak değilim! Başardım.' Ve kıyıya doğru büyük kulaçlar atmaya başladım. Yaklaşık on beş dakika sonra kumlu sahile sırtüstü uzandım ve güneşin keyfini çıkarttım.
Şimdi ne yapacaktım. Varlığını yeni öğrendiğim anne ve babamla konuşacaktım. Eve dönüp bir duş yaptıktan sonra değil. Hemen. Artık benim için tek bir kavram vardı. Ya şimdi yada hiç! Hevesle yerimden kalktım. Arabamın arka koltuğuna fırlattığım deri çantamdan kağıtları aldım. İkinci kağıdın sonundaki adresi kestim, çantamdan bir bant çıkarıp direksiyona yapıştırdım. Kendimin bile inanamayacağı bir hızla adrese gelmiştim. Birden karnımda bir ağrı hissettim. Hayır korkmayacaktım. Bu sefer değil. Kâğıtları aldım ve evin ziline bastım. Kapı kısa bir sürede açıldı. İyi giyimli bir bayan karşıladı beni. Kızıl saçlarını düzgün bir topuz yapmıştı. Göz çevresinde de kırışıklıkları vardı. Dizlerine kadar gelen bir elbise giymişti. Kadın bana soran gözlerle baktı. Bende ona hayranlık dolu bir ifadeyle baktığımın farkına vardım. Ve aklımdan tek bir düşünce geçiyordu; Yaşlanınca böyle görünmek isterim... 'Ah... Şey affedersiniz. Ben Androméda Venus Manguera.' Kadın bana şaşkınlık dolu bir ifadeyle baktı. Ve içeriye seslendi 'Tom! Buraya gel. Kızımız gelmiş!' Sonra bana bakıp özlemle gülümsedi ve bir andan bana sıkıca sarıldı 'Seni çok özledim Venus.' Gülümsemeye çalıştım. Ama daha ismini bile bilmiyordum. Geri çekildi ve kollarımı tuttu 'Ben Rose querido*. Annen.' İşte bunu duymak yüzümdeki gülümsemenin artmasına sebep olmuştu. Ve ona ben sarıldım. 'Annem. Benim annem.' Ve içeriden saçlarını yana yatırmış yine iyi giyimli bir adam geldi. Kaşlarını çatmıştı ama beni görünce birden gevşedi. 'Kızım. Buraya gel.' dedi ve onun yanına gittim. Bana yine annemin sarıldığı gibi sarıldı. Artık korkuyor muydum? Hayır. Çaresiz miydim? Hayır. Artık ben kendimi, ailemi bulmuştum.
Ben Androméda Venus Manguera.On dokuz yaşındayım ve annem Rose ile Babam Tom'la yaşıyorum. Husky cinsi bir köpeğim var. Adı James. Ve en önemlisi artık kendimi biliyorum. Ne istediğimi, ne yaptığımı... Biliyorum. Sadece biliyorum.
querido*= ispanyolca canım demek.
NOT: Bunu *********** adlı bir sitede yayınlamıştım. Kuzenim arda için yazmıştım. Ve o kullanmak istedi. Umarım sorun olmaz. Eğer başka bir rp isterseniz bir tane daha koyarım onu puanlarsınız.
| |
| | | Monica Schafer Dungeon Master
Kan durumu : Safkan Mesaj Sayısı : 1384 Kayıt tarihi : 19/12/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları Çarş. Haz. 30, 2010 1:54 pm | |
| Sen yazdıysan niye sorun olsun ki? Rütbeniz verildi. | |
| | | Brenda Stormrage Hufflepuff 5. Sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Rp Partneri : İan Joseph Somerhalder (L) Kan durumu : Safkan.. Mesaj Sayısı : 510 Kayıt tarihi : 19/12/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları Çarş. Haz. 30, 2010 2:01 pm | |
| Sitenin ismini vermeye gerek yoktu. | |
| | | | Sihir Bakanlığı Çalışanı Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|