‘Hadi ama!’ diye bağırdım gülerek.
Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu.Tek bildiğim, ikizimin tam önümde durduğu ve ben onu bir yere götürmek için ikna etmeye çalıştığımdı.
Sahne değişti.
kizim gitmişti. Her yer kararmıştı ve karşımda bir adam duruyordu. Rüyalarımı kabusa çeviren adam , karşımda haince gülmeye başladı. Siyah saçlı ve uzun boyluydu. Kendimi çok kısa hissetmeye başlamıştım. O güldükçe geriye dönüp koşmak istedim.
Hızla soluyarak uyandım. Her gece , aynı adam rüyalarıma giriyordu ve pek iyi kalpli birine benzediği asla söylenemezdi. Kim olduğunu bilmiyordum. Sadece rüyalarımda görmüştüm. Saçlarımı gözümün önünden çekerek derin bir nefes aldım. Uyurken üstümden kalmış olan çarşafı yukarı doğru çektim. Kan ter içinde kalmıştım. Neredeyse üstümden çıkacak kadar büyük olan pijamamı düzelttim. Geceydi ve kardeşim yan odada herhangi bir kabus görmeden uyumaya devam ediyordu. Başımı çevirip saate baktım. 04:20. Tekrar uyumaya çalışırsam gözümün önüne o adamın geleceğini biliyordum. Biraz su içmek bahanesiyle yatağımdan kalktım ve kapıya doğru ilerledim.
Koridor, bitmek bilmez bir yol kadar uzundu. Geceleri bir ucunu diğer ucundan görmek fazlasıyla zordu. Merdivenlerin olduğu yere doğru ilerledim. Yavaş yavaş ilerlerken , adamın kim olabileceğini düşünüyordum. Tek bildiğim bir akrabamızdı. Ama onu hiç görmemiştim. Maddie’nin odasının önünden geçtim, en azından birileri iyi bir uyku çekiyordu.
Aile resimlerinin yanından geçerken olabildiğince ileri bakmaya çalıştım. Bu resimler beni hep korkuturdu. Korkunç bir ressamın elinden çıkmış gibiydi. Büyükkannem Anne ve büyükbabam Eleazar korkunç insanlardı. 13 yıl boyunca bütün ailem kardeşim ve benimde korkunç birer insan olacağımızı düşünmüşlerdi. Fakat ben öyle düşünmüyordum. Koridordaki tüm duvarlar kan kırmızısı renginde duvar kağıdıyla düzenlenmişti. Her adımda bir portrenin önünden geçiyordum. Bir resmin önünden geçerken durdum. Resim örtülmüştü. Buradan ne zaman geçsem ürperirdim. Babam asla açmamamı söylerdi. Ama artık burda değildi , ve tabi annem de. İkisinin bir yangında öleli 1 yıl oluyordu. Koca malikanede sadece Maddie ve ben vardık.
Durdum. Babamın ve annemin olmayışını hatırladım. Kabus gibiydi. Korkunç bir kahkahanın ardından yangının etraflarını sardığını görmüştüm. Ertesi gün öldüklerini söylemişlerdi. Dikkatimi tekrar durduğum tablonun önüne yönelttim. Arkamda büyük yeşil bir vazo vardı. Sanki buna uygun olması gerekiyormuş gibi durduğum resmin örtüsü yeşildi. Kaşlarımı çattım. Daha önce hiç dikkat etmesem de bir şeyin farkına vardım. Her tablonun çerçevesi, 4 renkten biri ile yapılmıştı; Mavi, sarı, yeşil ve kırmızı... Tek örtülmüş olan resim önünde durduğum resimdi. Merakıma yenilerek örtünün ucundan tuttum. Karşıma ne çıkacağını tahmin bile etmeden örtüyü indirdim.
Korkunç bir çığlık bütün malikaneyi inletti. Tablodan geliyordu ses. Resimde siyah saçlı bir adam vardı , avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Garip olan tarafı ise , resmin bağırmasıydı. Ağzından tükürükler çıkıyor , gözleri dönüyordu. Geriye doğru hızla giderek tökezledim ve düştüm. Sakar olmaktan nefret ediyordum ama o an düşündüğüm tek şey çığlığın kulaklarımda çınlamasıydı.
Zar zor bir kapı sesi duydum. Maddie’nin bu tarafa geldiğini tahmin ederek kafamı çevirdim. Elbette bu gürültüde uyanmıştı. Hatta birkaç sokak ötede uyuyan kaldı mı diye merak bile etmiştim ister istemez. Maddie'nin bana doğru koşarak geldiğini gördüm. Ama artık başım dönüyordu ve hiçbir şeyi net göremiyordum. Birisi kollarımdan tutarak beni yerden kaldırdı. İkimiz nereye gideceğimizi bilmeden merdivenlere doğru koşmaya başladık. Evin kapısını geçtik. Bahçeden bile ses duyuluyordu.
Bunun bir kabus olmasını dileyerek koşmaya devam ettim. Evden yeterince uzaklaşıncaya ve sesi duymamaya başlayıncaya kadar koştuk. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Ancak durunca geceliklerle dışarı çıktığımızı fark ettik.
‘Oraya bir daha asla geri dönmem.’ Dedim Maddie'ye. O da aynı fikirde görünsede inkar etti.
‘ Bütün eşyalarımız orada , eninde sonunda gitmek zorundayız. Yanımızda para bile yok.’
Somurttum. Elbette haklıydı. Ama evimize gitmeye hiç bu kadar isteksiz olmamıştım. O portre de neydi? Ve asıl önemlisi, resim nasıl hareket ediyordu? Bir çeşit videoya benzemediğinden emindim, veya holograma. İstemesemde kim olacağını düşünmeye başladım. Rüyalarımda gördüğüm adama çok benziyordu. Belki de oydu. Emin olacak kadar uzun süre tabloya bakamamıştım. Evde hiç böyle bir şeyin olduğunu görmemiştim. Kısacası , hayatımın neden korkunçlarla dolu olduğunu anlamaya başlamıştım.
‘O tablonun orada ne işi vardı?’ diye sordum.Nefesim düzelmeye başlamıştı. Bir parka gelmiştik. Banklardan birine oturdum.
‘ Bilmiyorum.’ Diye cevap verdi umutsuzca. Yanıma oturdu. Ardından hızlıca devam etti. ‘Sanırım babamın bir tabloyu indirmekte zorlandıklarını duymuştum. Emin değilim. Ama böyle bir şeydi. Bir tabloyu neden indiremesinler ki? Bahsettikleri bizim evdeki tablolarsa çok yüksekte bile durmuyorlar.’
İkimizde susup kendi düşüncelerimize daldık. Hava artık yeterince aydınlanmıştı.
‘En azından biraz sakinleşip oraya gidelim. Belki Martha bizimle gelmeyi kabul eder.’
Martha , tam 6 yıl bize bakmış olan bakıcıydı. Emekli olma zamanı gelse de sürekli ziyaretlere gelirdi. En azından yanımızda biri varken o kadar korkmayacağımızı düşünüyordum.
‘Tamam, en iyisi öyle yapmak’ diye onayladı beni. Sonra hafif bir istekle devam etti. ‘ En azından eve gidene kadar onun yanına gidelim... Şuan parkta sabahın 6‘sında gecelikleriyle oturmuş iki kızız.’
Üstümüze baktım. Ne kadar korkmuş olsamda, gülmemi hiç kimse engelleyemezdi. Neşelenmek amacıyla kahkaha atmaya başladık. Çok aptal göründüğümüzün farkındaydık. Ama bazen korkuları gizlemek için gülmek işe yarıyordu. Diken üstündeymişim gibi ayağa fırladım ve Maddie'nin kolundan tuttuğum gibi çekmeye başladım. Bir yandan da konuşmaya devam ediyordum.
‘En azından Martha’nın evine daha çabuk varırız.’ Dedim sırıtarak.
Martha , evimizden 13 blok ötede oturuyordu. Neyse ki Martha’nın evine doğru koşmuştuk. Evden 5 blok uzaklaşmıştık bile.
Tam 3 saat sonra , eve doğru isteksizce yürüyordum. Martha , Maddie ve bana kıyafetler vermişti ve şimdi yanımızdaydı. Beyaz kıvırcık saçları ve tıknaz bedeniyle ilk görüşte bakılsa bile çok iyi huylu birinin izlemini uyandıracağı kesindi. Ve şimdi bizimle yanımızdaydı. İstemeden gülümsedim. Bize yardım etmekten hiç kaçmıyordu. Bahçe kapısını görünce derin bir soluk aldım. Sesler kesilmişti. Ne olmuştu acaba? Birileri gürültüden rahatsız olup polis falan mı çağırmıştı? Belki de evde kimseyi bulamayınca eve bir şekilde girip tabloyu susturmuşlardı. 2.’nin imkansız olduğunun farkındaydım. Ne yapabilirlerdi ki?
Bahçe kapısını ürkerek açmaya yeltendim. Ne kadar istesemde elim havada kaldı. O kapıyı açmak bile istemiyordum. Martha gülümseyerek kapıyı itti. Ardından ev kapısını kendisinde bulunan yedek anahtarla açtı.
Ev, herzamanki gibi görünüyordu. Sarı ve turuncu koltuklar evin bir köşesine dizilmişti. Yanındaki raflarınsa sadece bir ucu girişten görülüyordu. Güneşin içeri dolmasıyla , sarıya boyalı duvarlar , daha da sarı görünmeye başlamıştı. Maddie'ye dönüp baktım. Yüzündeki ifade benim kabus görmediğimi maalesef kanıtlıyordu.
‘Haydi kızlar , 3. kata çıkıp neler olduğuna bir bakalım.’ Dedi Martha en sevecen sesiyle.
Merdivenlerden çıkarak 3. kata vardık. Her katta sanki hortlak görecekmişiz gibi koridorlarına bakmıştık ikimiz. Tablonun önüne doğru ilerledik. Orda olması gereken yerine baktım.
Tablo orada değildi. Ama gece yaşananların kalıntısı olan devrilmiş vazo , yerde duruyordu. Tablonun olması gereken yerin tam önünde durarak şimdi boş olan duvara baktım. Not vardı.
‘Daha oyunun başındayız...’
Bunun saçma bir rüya olmasını o kadar çok isterdim ki...
*******************************************************************************
Aniden , korkunç bir uğultu duyuldu.
Kafamı çevirip camdan dışarı baktım. Arkamda Martha’nın korkmuş sesini duyabiliyordum. Her ne kadar bizden daha da büyük olsa da ondan cesaretliydim. Ses pencereden geliyordu. Dışarıda büyük bir fırtına çıkmıştı. İmkansız gibi görünse de bunun notla bağlantılı olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ne saçmalıyordum böyle? Sadece rüzgardı.
Aniden büyük bir uğultuyla camlar kırılarak içeri koca bir ağaç dalı girdi. Rüzgar kasırgaya dönüşmüştü.
‘Aman tanrım, aman tanrım…’ Arkamda Martha’nın sesini duyabiliyordum. Sevecen sesi cılız ve korkulu bir tona bürünmüştü.
‘Burda durursak başka bir ağaç üzerimize çökecek , odalardan birine girelim.’ Maddie’nin bağıran sesini de duyabiliyordum. Ama hipnotize olmuş gibiydim. Ayaklarım beni yavaş yavaş pencereye doğru götürüyordu. Dışarıdan bir bisiklet parçası camı kırarak içeri girdi. Umrumda bile değildi.
‘Violet! Ne yapıyorsun?!’ Ama kardeşimin sesi artık duyamayacağım kadar uzaktan geliyordu. Az da olsa duymuştum sesini, ama bir çekim beni pencereye götürüyordu.
Aniden aklımın içinde bir ses duydum.
‘Bunu yapma.’
Hayır diye cevap verdim içimdeki sese. Yapmalıyım.
‘Bunu yapman için bir sebebin yok’
Haklıydı. Yapmam için bir nedeni yoktu. Ama duramıyordum. Cama doğru ilerlemeye devam ettim. Gösterişli bir şey yapmak istiyordum. Cama doğru yürümek ise sıradandı. Ama camdan atlamak , harika olurdu.
Artık camın önüne gelmiştim. Aşağı baktım. En fazla 6 metreydi. Burdan atlarsam başıma ne geleceğini bile düşünemiyordum. Sadece atlamak istiyordum.
Birden dikkatimi bir şey bozdu. Bütün bu kasırganın ortasında , kaldırımda yüzü bana doğru dönük bir adam vardı. Siyah saçlı olduğunu görebiliyordum. Siyah bir ceket vardı üstünde. Bu havada orada neden olacağını merak ettim. Ama onun tablodaki adam olduğunu ancak bağırarak bir şeyler söylediğini görünce anladım. Sesi , elbette ki duyulmuyordu.
Maddie’nin kolumdan yakalayıp beni çektiğini hissettim. Artık dikkatim iyice dağılmıştı. Kendime geldiğime emindim. Hızla benim odama girdik.
Pencereler son geldiğimizden beri açık kaldığı için bütün eşyalarım dağılmıştı. En sevdiğim yeşil yatak örtüm masanın üstünde duran mum üstüne düşünce yanmıştı. Masam, tanınmayacak haldeydi. Üstüme doğru beyaz bir şeyin geldiğini görünce eğilip yakaladım.
‘Sakin ol Puddy.’ Dedim ona sarılarak. En azından kedime zarar gelmiş gibi görünmüyordu.
Hafif bir cızırtıyla dolabımın kapağının sonuna kadar açıldığını gördüm. Annem ve babamın bana hediye ettikleri tüm eşyalarım yere düşmeye başladı.
‘ Sen Martha ile odana git. Eşyalarının bir kısmını al ve hemen dışarı çık. 3. katta durmamız çok tehlikeli!’ diye bağırdım Maddie’ye.
Başını sallayarak Martha’ya bir şeyler söylediğini gördüm. Martha ise çok korkmuştu. Yere çökmüş ve ağlıyordu. Maddie onu ikna edip yerden kaldırırken , ben bir sırt çantası bulmuştum. Maddie’nin bana baktığını görünce git der gibi başımı salladım.
Bulduğum kıyafetleri çantama tıkmaya başladım. Acele ederken bir tanesini üstüme geçirmiştim bile. Puddy ayaklarımın altında korkuyla miyavlıyordu. Eğilip bir çift çorabımı da çantama koydum. Ardından yatağın altındaki örtüyü kaldırdım.
Saklamak istediğim her şey burda dururdu. Hatıralarım, günlüğüm , para… Karton bir kutuyu çekerek yatağın altından çıkardım. Tam o sırada camdan içeri bir vazo girdi. Camlardan birinin bacağıma saplandığını hissederek yüzümü buruşturdum. Neyse ki bu olayı çok yaşamıştım. Kırmızı bir defteri ve cüzdanı kaptığım gibi çantama koydum. Bir gün bana bütün eşyalarını bırakman gerek , sadece birazını alabilirsin deselerdi , mümkün olduğunda eşyayı sıkıştıracağımı söylerdim. Fakat çantaya ne kadar denesemde yer kalmamıştı. Camdan içeri bir eşya daha girerek dikkatimi dağıttı. Defterimi bırakmak zorundaydım.
Bulduğum ilk ayakkabıyı ayağıma geçirerek Puddy’yi kolumun altına aldım. Gece dışarı çıkarken ayakkabı giyip giymediğimi farketmemiştim bile. Çantamı sırtıma taktıktan sonra gezmeye giderken kullandığım çantamı gördüm. Küçük olsa da defterimi ve cüzdanımı içine sığdırabileceğimi düşünüyordum. Hızlıca eşyalarımı kapıp odanın diğer ucuna fırladım. Kitaplığım devrilirken yanından hızla fırladım. Çantamı kaptığım gibi kapıya doğru koşmaya başladım. Dolabım tam kapının önüne düşerken şansıma bir kez daha lanet okudum.
‘Hadi ama!’ diye bağırdım kapıyı yumruklarken. Dolap kaldıramayacağım kadar ağırdı. 2. Kitaplığım üstüme doğru gelirken ezilmek üzereydim. Yere eğilerek oturdum. Kitaplığın düştüğünün sesi büyük bir gümbürtüyle duyuldu. Bütün kitaplar üstüme düşerken inledim. Sanırım başımı kanatmıştım.
Neyse ki hiçbir şeyim yoktu. Kitaplığın bir ucu dolabın üstünde kaldığı için arasındaki boşlukta kalmıştım. Daha da iyisi , kitaplık kapıyı kırmıştı. Bulabildiğim en büyük aralıktan Maddie’nin beni çağıran yüzünü ve Martha’nın korkmuş gözlerini görebiliyordum. Aralıktan ilk önce eşyalarımı gönderdim. Ardından eğilip bükülerek kendim geçtim.
Koridor , tanınamayacak haldeydi. Büyükkannem ve büyükbabamın resimleri diğer aile resimleriyle beraber düşmüştü. Yerde beyaz bir kağıt görüp yakaladım. Belki bırakılan not bir işimize yarardı.
Tablolar hızla düşmeye devam ederken koşmaya başladık.
‘Evden çıkmamız gerek. Başımıza yıkılacak!’ diye bağıran Martha’nın çığlığını duydum. Haklıydı. Koşarak merdivenlerden indik. 2. Kata vardığımızda umutsuzca etrafıma baktım. Merdivenler bile çökmüştü.
‘Sanırım atlamamız gerekecek!’ diye bağırdım.
‘Deli misin? Burdan atlarsan yaralanabiliriz!’
‘Başka şansımız yok!’ diye cevap verdim Maddie’nin korku dolu sesine. Sesimin titrediğini hissetmiştim. Ama korkmak için zamanımız kalmamıştı. Bir kolumla Puddy’yi tutarken diğer elimle çantalarımın askılarını düzelttim. Ardından Maddie’nin elini tutup güven verircesine sıktım. Maddie’nin başını salladığını ve çantasını daha sıkı tuttuğunu gördüm. Martha’ya elini uzatmıştı. Zavallı Martha diye düşündüm o sırada, bize yardım etmek için gelmişti ama şimdi haline bak. Derin bir nefes alıp bağırdım.
‘1, 2, 3! ‘
Yere hızla düştüğümü hissettim. Bacaklarım çok acımıştı. Cam hala bileğime yakın bir yerdeydi ve çıkartmak için zaman bulamamıştım. Belki Martha’nın evinde ilaç vardır diye düşündüm. Maddie’nin elini bırakıp kapıya doğru koşmaya başladım. Bütün eşyalar hala kasırgadan dolayı sarsılıyor ya da düşüyordu.
‘Bu havada dışarı çıkmamızın iyi bir fikir olduğuna emin misin?!’ diye bağırdı Maddie.
‘Başka seçeneğimiz yok. Burada kalırsak ev başımıza yıkılacak!’ dedim. Malikane sanki bunu onaylamış gibi mervidenleri tutan yerlerden ikisi koptu. Büyük bir sarsıntıyla bütün ev, yıkılmaya başladı.
Kapıyı hızla açarak dışarı çıktım. Arkamıza bile bakmadan koşuyorduk. Bahçe kapısını geçtikten sonra durduk.Bahçedeki bütün o güzel zamanlarımı hatırladım. Annemle beraber gülleri özenle büyütmüştük. O gittiğinden beri güllere bakma işini onun hatırasına yapıyordum. Ama şimdi bütün yeşilliğin üstüne moloz ve toz yığını birikmişti. Rüzgar sanki bize gıcığı varmış gibi , son bir kez hızlıca üfledi. Bu , evin yıkılması için yeterli bir hızdı. Büyük bir patırtıyla evin önce temelleri sarsıldı, ardından çok büyük bir toz kaldırarak yerle bir oldu. Kasırga bitmişti. Ama evimiz artık yıkılmıştı ve Martha’nın bunca olaydan sonra bizi çok yakınında tutmayacağını anlamam çok uzun sürmemişti.
Bir adamın hızla ilerlediğini hayal meyal gördüm. Camdan gördüğüm adamdı.
Derin bir nefes aldım. Hayat benden nefret ediyordu!