Rp Out:Başka Bi sitedendir ...
Gülümseyerek baktı elinde bulunan fotoğrafa.
Sararmış, solmuş, eski hatıralarına baktı. İki kişi vardı fotoğrafta, birisi
diğerinin beline dolanmış, yan gözlerle fotoğrafta olmayan birisine bakıyordu.
Sinsice bir gülümsemeyle üstelik. Her halinden birisini kıskandırmak istediği
anlaşılan sinsice bir gülümseme. Yanında ki masum yüzlü ise sadece bakıp
gülümsüyordu, saf bir gülümsemeyle. James bu fotoğrafa bakarken daha önce fark
etmediği bir duyguyu fark etti. İkisinide çok özlemişti.Onlar onun en yakın
arkadaşlarıydı, onlarsız çok zor oluyordu.
İnsan eğer birilerini seviyorsa
onsuz, onlarsız her şey çok boş geliyordu, onun bulunmadığı, engelli olduğu her
ortam. Ne yaparsa yapsın, kafasını neyle meşgul etmeye çalışırsa çalışsın, hep
onlar geliyor aklına. "Bu bir kaide mi acaba"
diyerek mırıldandı.Bu düşünce denizinin ortasında bulunurken.
Elindeki fotoğrafı masasına koyduğunda fark etmeden ağladığını
anladı. Gözleri dolmuştu. Yere doğru baktığında gözleri bulanıık görmeye
başladığında bunu fark etmişti. Gözlerini sildi ve en sevdiği şarkıyı
mırıldanarak üstünü giyinmeye başladı.
"I hope life treats you kind
And I hope you have all you
dreamed of
And I wish to you joy and happiness
But above all this, I wish
to you love
And I will always love
you
Will always love you
I will always love
Will always love
you...
Will always love you.."
Seviyordu bu şarkıyı,
eski bir şarkıydı ama o bu şarkıyı ne kadar eskirse eskisin, eskisinden daha çok
sevmeye devam ediyordu. Şarkıyı mırıldanırken saatinin çaldığını fark etti.
Bugün bir farklılık yapıp normalden erken kalktığını unutmuştu, tabi bundan
dolayı saatin alarmını kapatmayıda beraberinde unutmuştu. Saatin alarmını
kapatırken camda bulunan yansımasını fark etti.İyi gözüküyordu, iyi, asil ve
kendini beğenmiş. Kendin beğenmiş olduğu kesin değildi.
Bunu ona yarım
saat önce resimde sinsice bakan arkadaşı söylemişti, yıllar önce. Tüm iyi
özelliklerinin yanında biraz kendini beğenmişliğin hiç bir zararının olmadığını
düşünüyordu. Kafasını yavaşça yana eğdi. Vay canına, bugün gerçekten çok iyi
gözüküyordu. Her zaman bu kadar güzel gözükmezdi. "Bu
günü diğer günlerden farklı kılan ne olacak acaba? "dedi, kendinin bile
zar zor duyduğu bir ses tonuyla. Eğlenceli bir gün geçirmek hiç fena olmazdı. Bu
siyah gömleği ilk giyişiydi, kararlıydı ama bu son giyişi olmayacaktı. Çünkü çok
iyi gözüküyordu bu elbise içinde. Birden bu camın önünde ne kadar fazla
durduğunu fark etti. Pek suskun biri sayılmazdı. Bu seferde o özelliğini
kullanmaya kararlıydı.Camdan ona biri bakıyordu, "Ne
bakıyorsun Jacob!"diyerek azarladı. Bu azarlama işinin yanısıra perdeyi
hızla kapatmakta eşlik etmişti. Kaşları gözünün üzerinde düz bir çizgi halini
almıştı. Derin bir nefes alarak iki dakika önceki neşeli haline döndü. Son bir
kez daha elbisesine bakarak odasından çıktı. Hep aynı şey James'inn başına gelmek
zorunda mıydı. İşte yine ve yine aynı şey olmuştu, kapının koluna daha önce
cipsli elleriyle dokunduğu için yağlanmıştı. "Offfffffffff neden ben, neden ben, nedeeeen yine ben, hep
ben."demişti, sonda bulunan 'n' harfini bastırarak söyleyerek.
Sinirlenmişti, geçekten çok sinirlenmişti. James'inn sakin biri olmadığı kesindi.
Lavaboya doğru yürümeye başladı. Bir yandan ellerine bakıp söylenmeye devam
ediyordu. Sanki o değilde, bir başka biri kapının kolunu o denli pisletmişti.
Lavabonun kapısını dirseğiyle açarak içeri girdi. Kimse yoktu, tuvalette tekti.
Bir musluğun yanına giderek musluğu açtı. "Bak,işte
bir aksilik daha!" musluğun bozuk olduğunu anlamak için James'in çığlığını
dumak yeterdi. Musluğu açmasıyla suların etrafa fışkırması bir olmustu. "Hayır ya hayır, lütfen, nolur, üstüm ıslanmış olmasın
lütfen lütfen lütfen lütfennn" diyordu gözlerini sımsıkı yummuş,
dişlerini sıkmış bir şekilde. Gözlerini yavaşça açtı. Aynen düşündüğü gibi, üstü
ıslanmakla kalmamış üstelik cama yansıyan o karizmatik yüzü de yerini somurtkan
bir ifadeye bırakmıştı. Daha dışarı çıkamadan sinirlenmişti. Kimle karşısına
çıkarsa çıksın ki umarım bugün içinde James kimse karşılaşmaz, çünkü Leo'nun
hışmına kimsenin maruz kalmak istemezdi.James büyük bir sinirle yine odasına
çıktı. ilk olarak o çok sevdiği kapı kolunu sildi. O ıslak hatta hala suları
üstünden damlayan gömleği bir köşeye fırlatarak yeni bir beyaz gömlek giydi. O
kadar sinirliydi ki ayna karşısına geçip kendine bakmak bile istemiyordu. Sadece
burayı bir an önce terk etmek istiyordu. Neresi olursa olsun yeterki burda bir
an önce ayrılsın.
Birilerine çatmak o kadar çok istiyordu ki şu an.
Bu isteği anlamsız derecede ileri şekildeydi. Dışarıya doğru yürürken "İyi ki bugün Bakanlıkta işim yok.. "dedi içinden.
Köşeyi döner dönmez gözüne giren güneş ışığı James'inn biraz olsun rahatmıştı.
Derin bir nefes alarak temiz havayı içine çekti. "İşte hayat bu" diyerek bir süre orda öylece durdu.
Hiçbir şey yapmadı, konuşmadı, kıpırdamadı, nefes almadı sadece durdu, öylece
durdu. Sonra parmak uçlarında yükselerek, gerildi. Başıyla yuvarlak bir daire
çizdi. Gözlerini açtı ve tuttuğu nefesi verdi...
Kendini Any
Special'de buldu ve oranın sahibi Daphné.. Zaten bugün onun dışında kimse onu bu
denli mutlu edemezdi. Onun varlığı bile onu mutlu edip gülümsemesine yetiyordu.
Sadece bu da değil, onunla konuşmak, ona bir şeyler anlatıyor olmak, onunla
vakit geçirmek... "Tanrım, o kadar aşığım ki"
dedi onun uzaktaki suratına bakarak.Ama onunkisi plotonik bir aşıklıktı.Ona
doğru yaklaştıkça heycanlanıyordu sanki. Anlamsız bir mutluluk tadıyordu
bendeninde. Onu orda görmesiyle meydana gelen titreme ona yaklaştıkça daha da
artıyordu. Sadece bakışlarıydı onu ilk etkileyen. Nasıl tanıştıklarını
tanıştıkları günü hatırlıyordu da, sadece bakışları kalmıştı o günden geriye
aklında. O bakışları nerde görse hatırlardı. İnsanı kendinden geçiren, başka
bambaşka bir dünyaya girmesini sağlıyan bakışlar. "Neden diğer elbiseyle görmedi ki beni"diyerek
söylendi. Ona gittikçe yaklaşıyordu."Tanrım ne bitmez
bir yol" dedi. "Aşk böyle bir şey demek ki" dedi içinden. Dudaklarını
kemirmeye başlamıştı fark etmeden. İşte son beş adım diye düşündü. Beş adım
sonra onun tam önünde olacağım. İçinden saymaya başladı " Bir... İki... Üç...Dört... Dört buçuk...
Beşşşşşşş"işte o. "Tam karşısında durmuş ona
bakıyorum. Onun o sonsuz gözleri içnde adeta eriyorum"dedi içten içe.
Yine her zaman ki gibi muhteşem gözüküyordu -ki onun kötü gözükmesine imkan
varmış gibi. Dan'ın gözünde o asla kötü gözükemezdi. kimse ona James'inn baktığı
çerçevede bakamazdı buna imkan yoktu. O kadar güzel duygular uyandırıyordu ki
James içinde. Daphne, James'inn hayal dünyasında putlaştırılmıştı adeta . Onu
saatlerce düşüne bilir, onun karşısında bu şekilde günlerce durabilirdi. Bu
dıştan sessizlik gibi gözüken ama içten içe haykıran düşüncelerin esiri olan
James, çok uzun süre sessiz, konuşmadan öylece durduğunu fark etti. Tek kelime
bile etmek istemiyordu zaten sadece bakmak bile ona
yetmişti.
''Merhaba,nasılsın?''
O kadar
seviyordu ki James onu. "Neden karşılıksız?''
dedi içinden..Bir an bu duygulardan çıktı ve kendine geldi.Cam kenarındaki
masaya oturdu.