Holdric Legend
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hogwarts School of Witchcraft and Wizardry
 
AnasayfakapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Jace Angel Night

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Jace Angel Night
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Jace Angel Night


Erkek Rp Partneri : Freja
Kan durumu : Safkan.
Mesaj Sayısı : 416
Kayıt tarihi : 23/01/10
Yaş : 32
Lakap : JC.

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimePaz Ocak 24, 2010 4:31 pm

Yatakhane penceresinden aşağıya baktı. Önce dışarıda olmaması gereken hiçbir şey görmedi, sonra ışıkların altındaki bankta oturan sarışın bir kız gördü. Bu, sabah koridorda gördüğü kızdı. Gülümsedi, tanışmak için iyi bir fırsattı. Kızın yüzü okulun denize bakan tarafına dönüktü. Jace dışarıyı dikkatle dinledi, denizin dalgaları içeriden bile duyuluyordu. Denizi dinliyor olmalı ama neden bu saatte? Diye düşündü Jace. Hoş, oda geceleri yalnız kalmayı severdi, özellikle deniz bu kadar dalgalı ve hava bu kadar karanlıksa. O böyle büyütülmüştü, karanlıkla iç içe, aydınlığa ve ışığa karşı. Annesi ve babası güçlüydü, Jace’de bilmesi gereken tüm ayrıntıları evde gördüğü eğitimle öğrenmişti yani Hogwarts’ta bilmediği çok az şeyi öğreniyordu.
Kıza daha dikkatli baktı. Elinde siyah kapaklı bir kitap vardı üzerindekiler okul forması değildi. Jace üzerine siyah bir kot ve ilk üç düğmesini açık bıraktığı siyah bir gömlek giydi. Annesinin ona hediyesi olan parfüm Angel’dan sıktı ve ellerini sarı saçları arasında gezdirerek bahçeye inmek için hızlandı. Dışarı çıktığında havanın soğuk olduğunu düşündü. Sadece düşündü çünkü Jace asla üşümezdi, bu havada gömleksiz dolaşabilir ve hiç üşümezdi, hatta havanın çok sıcak olduğundan yakınırdı.
Kızın olduğu tarafa doğru adımlarını sıklaştırdı ve yavaşça yanına oturdu. Kız başını kaldırmadı, Jace’i fark etmemişti. Kızın üzerinde dar bir kot ve bol bir t-shirt vardı. Sarı saçları omuzlarına doğru denizin dalgaları gibi iniyordu. Işığın vurduğu saçlarının bir kısmı beyaz gözükecek kadar açık sarıydı. “Ne okuyorsun?” diye sordu kıza. Kız zıpladı, korkmuştu. Yüzüne düşen saçlarının arasından hızla Jace’e baktı. Kızın yeşil gözlerinden ne kadar korktuğunu anlamıştı Jace. “İnsanların yanına bu kadar sessiz yaklaşmamalısın!” Kızın sesindeki saf panik Jace’i güldürdü. “Ne okuyorsun?” diye sordu Jace kız sakinleşince. “Hush, Hush, Becca Fitzpatrick.” Diye yanıtladı kız onu. Jace kızın gözlerindeki kurnazlık ve hırsın Karanlık taraf için savaşan birinde olabileceğini düşündü ama kızın Gryffindor’dan olduğunu görmüştü, büyük ihtimalle 2. Karanlık Lorda karşı savaşmaya yemin etmişti. Eğer kızı yanına çekmeyi başarırsa yaptığı aptalca hataları affettirebilirdi. “Hımm, güzel bir kitap sanırım?” Kız başıyla onayladı. “Bu arada ben Jace Angel Night ve sende?” dedi Jace. “Regina Aurora Luna” diye cevapladı kız onu, dudaklarında dolaşan bir gülümsemeyle.
Jace Luna Ailesini çok iyi biliyordu. İtalya Kraliyet ailesiydi ve anlaşılan ailenin hayatta kalan tek üyesi Night’lardan birinin eline düşmüştü. Jace’in gülümsemesi genişledi. Babasını bitiremediği işi bitirirse, ödüllendirilirdi. Luna Ailesinin son kral, kraliçe ve prensi Jace’in babası sayesinde ölmüştü. Aile Aydınlık için savaşıyordu. Jace cinayeti izlemişti. Evi darmadağın etmişlerdi ama prensesi bulamamışlardı ve şimdi karşısında savunmasız halde duruyordu genç kız. O an kızı öldürmek için bir plan yaptı; kızın güvenini kazanacak ve onu kanın dökmeden, elleriyle öldürecekti. “Peki, Regina neden bu saatte, burada kitap okuyorsun?” Jace bunu bilmeyi gerçekten istiyordu. “Şey, ortak salonda çok gürültü oluyor ve buradan denizin sesini rahatlıkla duyabiliyorum. Sen neden buradasın?” diye sordu Regina. “Genç bir kızın yalnız kalmaması gerektiğine inanıyorum, hele de senin kadar güzelse…” Jace bu cümlenin son kısmını düşünmeden söylemişti. Regina’nın yanaklarında oluşan kızarıklık ve çekingen gülümseme Jace’in içini ısıttı. Kız kitabı kapatırken kapağa çarpan metal sesi Jace’in dikkatini çekti. Kızın bilekliğini yeni fark etmişti. Luna Ailesinin simgesinin bu olduğunu hatırladı, safirlerle süslü, beyaz altından bir ay. Kızın bilekliğinin ucunda bu aydan vardı. Dikkatle düşününce prenste bir yüzük, kraliçede bir kolye ve kralın kılıcının kabzasında da bu ayı gördüğünü hatırladı. Kıza dikkatle baktı. Boynunda kraliçenin kolyesi ve prensin yüzüğü vardı. Kralın kılıcını yatakhanede saklıyor olmalı. Diye düşündü Jace hızla. Göz ucuyla Regina’nın titrediğini gördü. “Donacaksın.” Diye fısıldadı. Gömleğini çıkardı ve kızın omuzlarına koydu. “Sen üşüyeceksin.” Dedi Regina ama gömleğin onu azda olsa ısıttığını sesinden anlayabiliyordu Jace. “Ben üşümem.” Diye yanıtladı kızı. Yatakhaneye doğru yürürken ikiside hiç konuşmadı. Sessizlik rahatsızlık veri değildi, tam aksine rahatlatıcıydı. Regina binanın kapısında Jace’e döndü. “İyi geceler, Jace.” Diye mırıldandı. Bu ses çocuğun içine işledi. “İyi geceler, prenses.” Diye yanıtladı onu Jace. Regina yavaşça içeri girdi.
Jace gömleğinin kızda kaldığını fark ettiğinde aklına gelen ilk düşünce kokum onunla olacaktı. Bu Jace’in çok hoşuna gitti. Regina büyük ihtimalle siyah Armani’yi geri getirmeyecekti ama Jace bunu önemsemedi. Annesi ona yeni bir tane gömleği hemen alırdı. Önemli olan gömleğinin kızın yanında olmasıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Luciana De Felice
KSKS Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu & Kara Giyen
KSKS Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu & Kara Giyen
Luciana De Felice


Kadın Özel yetenek : Metamorfmagus & Zihinbend
Rp Partneri : Yalnız çalışırım.
Kan durumu : Safkan
Mesaj Sayısı : 633
Kayıt tarihi : 10/01/10
Yaş : 32

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimePaz Ocak 24, 2010 4:46 pm

Çok hoş bir Rp'ydi çok beğendim. Kurguylada uyuşuyordu. Betimlemelerin az ama güzeldi.

86*
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jace Angel Night
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Jace Angel Night


Erkek Rp Partneri : Freja
Kan durumu : Safkan.
Mesaj Sayısı : 416
Kayıt tarihi : 23/01/10
Yaş : 32
Lakap : JC.

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimePaz Ocak 24, 2010 4:48 pm

Teşekküler Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimeC.tesi Mart 27, 2010 12:40 pm

Başlık, kullanıcının yeni bir rp bırakabilmesi için açılmıştır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jace Angel Night
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Jace Angel Night


Erkek Rp Partneri : Freja
Kan durumu : Safkan.
Mesaj Sayısı : 416
Kayıt tarihi : 23/01/10
Yaş : 32
Lakap : JC.

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimeC.tesi Mart 27, 2010 4:00 pm

Takım arkadaşlarımla beraber soyunma odalarına yürüyorduk. Hepimiz gülüyor ve konuşuyorduk ya da bunu yapmaya çalışıyorduk çünkü gözlerimizdeki büyük sıkıntı dikkate değerdi. Sıkıntılı olmamız normaldi; aylarca yaptığımız sıkı antrenmanlar ve zorlu maçların sonunda finaldeydik. Arkadaşlarımın bana nasıl baktıklarını görüyordum; gözlerinde endişe vardı ve haklılardı. Yaptığım şey çok saçmaydı. Bir kaç gün önce hayatımın en aptal hatasını yapmış ve ölüm yiyenlerin odak noktası olan bir bara girip sarhoş olmuştum. Sonrası ise çok hızlı gelişmişti. Benden bir kaç yaş büyük ve tanıdığım bir Slytherin ile asalarımızı atıp kavga etmiştik. Sonuç olarak çocuk benden biraz daha güçlüydü ve beni kanlar içinde bırakmıştı; kaburgalarımdan bir kaçı ise pekiyi bir durumda değildi.

Soyunma odasına girdiğimizde gömleğimi arkadaşlarımın çıkaramayacağımı biliyordum; arkadaşlarım göğsümün ne halde olduğunu görse beni maça çıkarmazlardı. Herkes giyinirken bir kenarda oturmuş onları bekliyordum.
"Giyinmeyecek misin?" diye soran yakın arkadaşım Daniel'dı. Göğsümün ne halde olduğunu bilen tek kişi oydu çünkü beni hızla kurtarmıştı kavgadan. Gözlerim yediğim yumruklardan dolayı kapanırken griye yakın sarı saçları karanlığın içinde ayın insanlara yol göstermesi gibi bana yol göstermişti. Elimi göğsüme götürdüğümde ne demek istediğimi hızla anladı. Yinede giyinmek zorundaydım. Giysilerimi elime aldım ve duşlara gittim. Üzerimdeki gömleği çıkarırken bile zorlanmıştım. Nihayet formamı giydiğimde herkes hazırdı. Süpürgeyi elime aldım ve dışarı adımımı attım. Takımımızın adı söylendi ve toplar atıldı. Altın snitch bırakıldığı anda peşinden gitmeye başladım. Normalde bana sorun çıkarmayan rüzgâr bugün deli gibi esiyordu. Rüzgârın yaptığı hafif baskı bile göğsümü ağrıtmaya yetiyordu. Bunun dışında yağan yağmur mermi gibi yüzüme çarpıyordu. Bazı damlalar o kadar büyüktü ki yüzüme delip geçecekmiş gibi geliyorlardı bana.

Rakip takımın arayıcısı Jen'di. Onu okuldan tanıyordum ve bildiğim kadarıyla gerçekten hızlı bir arayıcıydı. Altın snitch'in peşinden giderken neler olduğunu anlamakta zorlanıyordum. Göğsüm gerçekten çok acıyordu ve bazen bayılacak gibi oluyordum. Bu anlarda skor tahtasına bakıyordum. İki takımda berabereydi. Bu beraberliği bozmak neredeyse imkânsız olacaktı; iki takımda gerçekten çok iyiydi çünkü. Arkamdan bağırışlar duyabiliyordum, Daniel ve diğerleri benim bayılmamı engellemeye çalışıyordu. Sanki arayıcılar hariç kimse bir şey yapmaya çalışmıyordu. Zaten asıl maçta Jen ve benim aramdakiydi. Altın snitch bir an gözlerimin önünde durdu. O anda elimi uzatıp onu tutabilirdim. Elimi kaldırıp ona uzandığımda snitch yerinden kıpırdamadı. Sanki onu kavrayabilecek gücümün olmadığının farkındaydı. Elim kanatlarına değdi. Snitchi kavramaya çalışırken etrafım yavaşça kararmaya başladı. Görüşüm tamamen karanlık ve bulanık bir hale geldiğinde snitch’in elimde olmadığına emindim. Bir an gözlerimi açtım; süpürgeden aşağıya düştüğümü hissedebiliyordum ama hiçbir şey yapamadım. Beynim çevremde olanların farkındaydı; birileri adımı söylüyor ve hakem düdük çalıyordu. Çevremdekilerin farkında olmam onlara cevap verebildiğim anlamına gelmiyordu elbette. Beynim başka şeylerle meşguldü; sarhoş olduğum gece beynimde tekrar ve tekrar dönüyordu.

Kahkahalarımızla çınlayan karanlık ve dar bir sokağı yavaşça arkamızda bırakmıştık. Yeni girdiğimiz sokak barların ışıklarından dolayı pırıl pırıldı ve konuşurken birbirimizi duyamayacağımız kadarda gürültülüydü. Buraya bir kutlama yapmaya gelmiştik. Kutlamanın nedeni belliydi elbette; finale geçmiştik. Yarı finalde rakibimiz olan takımla olan maç gerçekten çok kolay olmuştu ve profesyonel Quidditch oyuncuları olarak bir gece bile olsa eğlenmeyi hak ediyorduk. Buradaki barları en iyi bilen ben, diğerlerine liderlik ediyordum. Bara girdiğimizde herkes bir an için bize baktı. Çevremizdekiler nefes almayı unutmuştu sanki. Dikkatleri üzerimize çekmekten hepimiz hoşlanıyorduk ama içinde bulunduğumuz bar muggleların barıydı; bu nedenle büyü yapmamak için elimizden geleni yapmaya kararlıydık. Takım arkadaşlarımın çoğu dans pistine gidiyordu, bir kaçı bardan çıkıp baş başa kalabilecekleri bir köşe arıyordu ve ben bir şeyler içmeye ihtiyacım olduğunu düşündüğüm için bara yaklaşıyordum. Bir an için şarap kadehlerinden birinden yansımamı gördüm. Altın sarısı saçlarım terden enseme yapışmıştı ve gözlerim her zamankinden daha açık bir şekilde buz mavisiydi. Üzerimdeki t-shirt ve kot vücudumu ve kaslarımı göz önüne sererken çevredeki kızların çoğunun gözleri üzerimdeydi. Kendi kendime hafifçe güldüm; bu birilerinin şanslı günüydü. Barın sandalyelerinden birini oturdum.
“Ateş viskisi alabilir miyim? “dedim. Adam bana garip bir ifadeyle baktı. O zaman kırdığım potu anladım.
“Çok üzgünüm, arkadaşımın özel kokteyliydi. Sizde yoktur değil mi?” diye sordum üzgün bir ifadeyle.
“Üzgünüm efendim ama içinde ne olduğunu söylerseniz yapmaya çalışırım.” Adam bunu ciddi bir sesle söylemişti.
“Boş verin, zaten özel malzemesini de bilmiyorum. Ben tequila ile idare edebilirim.” Bunu hayal kırıklığıyla karışık sakin bir sesle söyledim. Adam hafifçe gülümsedi ve hemen getireceği ile ilgili bir şeyler geveledi. Yanıma oturan birinin varlığını hissettim. Oraya yavaşça döndüğümde inanılmaz güzellikte bir kız duruyordu karşımda. Kızın simsiyah saçları beline dalgalar halinde iniyor, Slyhtherin yeşili gözleri heyecan ve tutkuyla parıl parıl parlıyordu. Gözlerim kızın vücudunda aşağı yukarı gidip gelirken kız hafifçe kıkırdadı. Bu ses vücudumda bir titremeye sebep oldu. Kızın vücudu gördüğüm en düzgün vücutlardan biriydi. Kıvrımları tam olması gereken boyuttaydı ve üzerindeki yeşil, dar ve kısa elbise hem vücut hatlarını hem de gözlerinin yeşilini daha öne çıkarıyordu. Kızın yüzüne tekrar baktığımda bu kızı tanıdığımı anladım. Slyhterin’e başka bir okuldan gelen bir kızdı Féelle. Benden bir yaş küçüktü ve yanlış hatırlamıyorsam bizim sınıftan birinin sevgilisiydi.
“Merhaba Jace.” Dediğinde “r” harfini güçlü bir aksanla söylediği belliydi. Féelle fransızdı ve biz ona Fée derdik. Peri, bu kız için en uygun lakaptı.
“Merhaba Fée. Sevgilin etrafta mı?” dediğimde sesimdeki umudu anladı ve elini kaldırıp yanağımı okşadı. Elleri yumuşacıktı. Gülümsedi.
“Bir süre etrafta olmayabilir.” Bunu söylerken dudaklarındaki gülümseme ve sesindeki zehir beni ona bağladı. Kızın elini tuttum ve tuvaletlerin bulunduğu koridora doğru çektim. Fée hızıma ayak uydurdu. Onu duvara tüm gücümle yasladığımda şikâyet etmedi ve dudaklarıma iyice yapıştı. Bir süre sonra beni kendinden uzaklaştırdığında daha ileri gitmek istemediğini anladım ve dudağına minik bir öpücük kondurdum. Bir anda Fée kollarımın arasından kayboldu. Biri beni geri çekiyordu. Kim olduğuna bakmak için dönerken çeneme inen bir yumrukla duraksadım. Gözlerimi açtığımda Fée’nin iri yarı sevgilisi Caine bana nefretle bakıyordu.
"Sevgilimi öpmeye nasıl kalkışırsın?" bunu haykırırken arkasındaki Fée’nin ağladığını ve yalvardığını fark ettim.
“Ona bir şey yapma lütfen!” Caine yüzünde iğrenmiş bir ifade ile Fée’ye döndü.
“Bana ne yapacağımı söyleme!” dedi ve genç kıza vurdu. Fée’yi yere düşmeden tutmak için bir hamle yaptım. Kızı yere düşmeden hemen önce yakaladım ve yavaşça yere bıraktım. Fée'nin iyi olduğundan emin olduğumda ise Caine’in yumruklarına karşılık vermeye başladım.

Gözlerimi açtım. Hala sahadaydım ve yerde yatıyordum. Kendi takımım ve karşı takım üzerime eğilmişti. Daniel bana soran gözlerle baktı.
“İyiyim.” Derken ayağa kaktım ve süpürgeme bindim.
“Maç iki gün sonra oynanacak. Epée Takımının Arayıcısı yok.” Epée bizim takımdı ve arayıcı bendim.
“Hayır, maça devam edelim, lütfen! Ben iyiyim gerçekten.” Hakem bana inanmaz gözlerle baktı ve Jen’e döndü.
“Kendini iyi hissediyor ve oynamak istiyorsa bırakın oynayalım.” Jen bana emin misin? diye soran gözlerle baktı. Başımı evet anlamında salladım ve maça kaldığımız yerden devam ettik.

Maç öncekinden daha zorluydu. İki takımda kazanmaya hevesliydi. Skor tahtasına baktım. Maç hala berabere gidiyordu. İyice hızlandım ve snitch’i yakalamak için ileri uzandım. Elimde altının ağırlığını hissettiğim an her şey bitti. Hoparlörden sesler yankılanıyordu.
“Ve işte Epée Takımının arayıcısı Jace Angel Night, takımını yarı yolda bırakmadı! Döndüğü maçta altın snitch’i yakaladı! Kazanan takım; Epée!”

Kazanmıştık. Benim sayende kazanmıştık! Süpürgeden aşağı indim ve takımımın kucaklamalarına acı dolu inlemelerle cevap verdim. Jen süpürgeden indi ve doğruca yanıma geldi.
"Beni çok korkuttun. Sana bir şey oldu sandım..." sesindeki endişe beni tatmin etti.
“İsteyerek düşmedim. Üzgünüm…” Jen bana gülerek baktı.
“Sanırım seni tebrik etmeliyim Jace?” Jen bana takdir eden gözlerle baktı.
“Sanırım evet Jen, bir tebrik hak ediyorum.” Sesim alay eder gibiydi. Jen güldü ve yavaşça yanıma yaklaştı.
“Tebrik ederim…” bunu kulağıma fısıldadı ve bana arkasını dönerek gitti. Daniel göğsüme dirsek attı ve gülerek soyunma odasına döndük. En azından gülmeye çalışarak. Çünkü göğsüm ciddi anlamda ağırıyordu şimdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimeC.tesi Mart 27, 2010 4:09 pm

yeni bir Rp yazman gerekiyor ama. Bu Rp'yi mi puanlamamı istiyorsun?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jace Angel Night
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Jace Angel Night


Erkek Rp Partneri : Freja
Kan durumu : Safkan.
Mesaj Sayısı : 416
Kayıt tarihi : 23/01/10
Yaş : 32
Lakap : JC.

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimeC.tesi Mart 27, 2010 4:13 pm

evet, eğer sorun olmazsa bunu puanlayabilir misin? yazdığım diğer rp gerçekten çok kötü... Ama eğer kabul edilmezse yeni bir tane yazıyorum...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimeC.tesi Mart 27, 2010 4:42 pm

yeni yazman daha mantıklı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jace Angel Night
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Jace Angel Night


Erkek Rp Partneri : Freja
Kan durumu : Safkan.
Mesaj Sayısı : 416
Kayıt tarihi : 23/01/10
Yaş : 32
Lakap : JC.

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimeC.tesi Mart 27, 2010 4:53 pm

hemen yazıyorum...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jace Angel Night
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Slytherin 5. sınıf & Bina Başkanı & Takım Kaptanı
Jace Angel Night


Erkek Rp Partneri : Freja
Kan durumu : Safkan.
Mesaj Sayısı : 416
Kayıt tarihi : 23/01/10
Yaş : 32
Lakap : JC.

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimePaz Nis. 11, 2010 8:29 pm

Spoiler:




Genç adam güvenli ve yere sağlam basan adımlarla yürürken başını çevirip gölgelere baktı. Gözlerinde sinsi bir parıltı, dudaklarında kurnaz ve karanlık bir gülümseme vardı. Ellerini açık sarı saçlarının arasında gezdirdi ve onları düzeltti. Gölgelerden kanat sesleri ve acı dolu çığlıklar geliyordu ama genç adam bunu önemsemedi. Çevresindeki insanlara baktı ama hiç biri sesleri duyuyor gibi görünmüyordu. Doğru, onlar yalnızca insan… diye düşündü adam küçümseme ve kibirle. Gölgelere tekrar baktığında insanların göremediği kanatlı varlıkların gittiğini gördü ve gotik binaların üzerindeki heykelleri inceledi. İblis heykellerinden birinin başını size doğru çevirmesi normalde korkunç olsa da genç adam buna alışıktı ve o korkmazdı hiçbir şeyden. Çevresine baktığında az önce koşuşturan insanların sayısının azaldığını gördü ve gülümsedi. Elini belindeki melek bıçağının üzerine koydu ve yavaşça adını fısıldadı.

“Abrariel!” ve elindeki bıçak hafif bir parıltı yayarak titremeye başladı. Genç adam iblise baktı ve Abrariel’i iblise gösterdi. İblis tısladı ve genç adama nefretle baktıktan sonra bir büyü mırıldanıp içine girdiği mermer heykelden dışarı çıktı. Bir an genç adama baktıktan sonra ortadan kayboldu. Genç adam iblisin nereye gittiğini veya ne yapacağını önemsemiyordu. Bana zarar veremez hiçbiri, ben dokunulmazım… Genç adam düşüncelerinde haklıydı; o dokunulmazdı. Melekler ve iblisler, nefilimler ve periler, vampirler ve kurtlar kısacası hepsi kıskanıyordu onu. Genç adamın asla yaşlanmayacak güzelliğini kıskanıyorlardı. En kusursuzları bile genç adamın bir parçasını istiyordu; melekler adamın insan vücudu için kanatlarını takas etmek istiyordu, iblisler onun hükmedici gücü karşılığında yıllarca uğraştıkları büyülerini, nefilimler ölümsüzlüğüne karşılık ölümcül oyuncakları sunuyordu, periler adamın hissettiği duyguları hissedebilmek için ikiyüzlü oyunlarından vazgeçmeye hevesliydi, vampirler adamın kanı için en değerli varlıklarını ortaya döküyorlardı; iblis gücüyle çalışan motosikletlerin en gelişmişini ve kurtlar adamın sabrına ve soğukkanlılığına karşı sadakatlerinden vazgeçmeye hazırdı ama genç adam bunlardan hiç birini istemiyordu. O her şeye sahipti, o her şeydi. Doğduğu andan itibaren ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Annesi ona hikâyesini anlatmıştı, babasının kim olduğunu ve fazlasını.

Genç adamın adını babası koymuştu; Klibarel. Anlamı “en üstün melek”ti ve kökü baş meleklerin adından geliyordu. Genç adam Klibarel adını severdi ve yaptığı en güçlü silahın adı buydu. Silah şu anda belinde bir kılıç şeklinde asılıydı ama sahibinin istediği silaha dönüşebilme yeteneği vardı. Kısacası bilinen en güçlü Gölge Avcısı silahına sahipti. Oysa bir Gölge Avcısı değildi Klibarel ama bu nefilim olmadığı anlamına gelmiyordu tabii ki. O farklı bir nefilimdi, kupanın içindeki kan değildi damarlarında dolaşan, onun kanı ilk nefilim kadını ile bir baş meleğin kanının birlikteliğiydi. Annesi Meare ile babası Mellartach normalde kabul edilmeyen bir birliktelik yaşamıştı ve Klibarel doğmuştu. Bunu öğrenen baş melekler ne yapacaklarını bilememişlerdi ama meleklerin görevi korumaktı, öldürmek değil ve Klibarel de bir istisna değildi. Özelliklede sahip olduğu büyüleyici güzellikle melekler bakışlarını ondan ayıramamıştı. Sarı saçları annesi Meare’ninkiler gibi çok açıktı ve güneş gibi parlardı, gözleri babası Mellartach’ın yalanları ve gerçekleri gördüğü girimsi gözlerinden daha büyüleyiciydi; onun gözleri mavi beneklerin çevrelediği koyu bir griydi. Babasının yeteneklerinin çoğuna sahipti ve bu onu bir nefilimden çok bir melek yapıyordu ama o melek olmayı istemiyordu. İşin komik yani meleklerde onu aralarından biriymiş gibi görmüyordu. Bu iblisler için büyük bir avantajdı çünkü kabul edilmeyen biri soyuna karşı gelebilirdi. Ne yazık ki Klibarel öyle biri değildi. Soyunu yerle bir edecek kadar güçlüydü ama ne iyiydi nede kötü…

Yaşayarak geçirdiği yüzyıllar boyunca iblisler onu yanlarına çekmek için her yolu denemişti. İlk önce büyüleyici güzellikteki bir kız kılığına girmişti şekil değiştirici bir iblis ama Klibarel buna kanacak kadar saf veya bilgisiz değildi. Kız gerçekten çok güzeldi ama gözlerindeki kötülük parıltıları Klibarel’i uzak tutmuştu genç kızdan. O günden beri her yüzyılda iblisler yeni bir oyun oynardı genç adama oysa melekler yalnızca bir haberci gönderirdi Klibarel’e. Habercinin adı Selianne’dı ve Klibarel’in gördüğü en güzel kızdı. İşin kötü yanı o bir melekti ve yeryüzünde uzun süre kalamazdı. Bunu yapsaydı eğer o güzelim ipek dokulu, kabarık ve hızlı uçması için oldukça hafif olan kanatları erirdi ve tüy tüy dökülürdü yerlere. Klibarel bunu biliyordu çünkü daha önce bir meleğin kanatlarını bu şekilde kaybetmesine şahit olmuştu.

“Kanatlarını takas etmeye hazırlar yinede…” diye mırıldandı Klibarel geceye. Yürüdüğü yolda onu duyabilecek tek bir insan bile yoktu ama bugün Selianne’ın geleceği gündü. O her zaman mezarlıkta beklerdi Klibarel’i ve bu nedenle genç adam mezarlığa yürüyordu.

Mezarlık beklediğinizin yarısı kadar bile korkunç değildi Klibarel için. Karanlıktı, yaşlı ağaçlara ev sahipliği yapıyordu ve mermer mezar taşları melek ve iblis heykelleri ile süslüydü. Bu melek heykellerinin birçoğunu Klibarel yontmuştu. Melek heykellerinin en görkemlileri Mellartach ve Selianne’ınkilerdi. Koca mezarlıkta bir nefilime ait olan tek heykel ise Klibarel’i yonttuğu Meare’nin heykeliydi. Genç adam heykelin ayakucuna oturdu ve Selianne’ın heykelini izlemeye başladı. Heykel canlı gibiydi ama koskoca mezarlıkta asla canlanamayacak tek heykel onunkiydi. Kızın saçları rüzgârla uçuşuyor gibiydi, kanatları vücudunu sarmıştı ve uzun elbisenin arkası rüzgârla uçuşuyor gibi kıvrılıyordu. Genç meleğin narin ve becerikli elleri genç yüzünün etrafını sarmıştı ve meleğin gözünden akan gözyaşları son derece dikkat çekiciydi. Selianne bunu daha görmemişti ve Klibarel bu heykeli yaparken genç meleğin geleceğinden bir sahne yontmuştu pürüzsüz mermere. Klibarel genç kızın ağladığını görmüştü ve bembeyaz kanatlarının gece kadar siyaha boyanmasına şahit olurken kızın kanatlarından düşen altın tüyü yerden almıştı. Bu yaşanacaktı, emindi Klibarel çünkü gelecekten parçalar görebilirdi o. İçinde bir burukluk vardı nedeninden emin değildi ama sanki sevdiği birine bir şey olacaktı. Sevdiği kimi vardı onun? Selianne ve Mellartach birde Meare ama Meare ölmüştü zaten, ona bir şey olamazdı. Bir melekte ölemezdi ama ölmekten beter bir hale gelebilirdi; düşebilirdi. Bir an duraksadı Klibarel. Ne yani babası düşecekti öyle mi? Ama bu imkânsızdı, Mellartach düşecek olsaydı büyük bir isyan çıkardı… O zaman geriye Selianne kalıyordu ve onun düşmesi Klibarel’in habercisini kaybetmesi demekti. Klibarel hayatında bir-iki kez acı hissetmişti, hissettiği en büyük acı annesinin ölümüydü şu ana kadar. Ama şimdi, sevdiği kızın düşeceğini düşünmek kalbinin yerinden sökülüyormuşçasına acımasına neden oldu. O kız her şeydi Klibarel için, ne kadar zar zor görebilse de onu Selianne her saniye beynindeydi.

Selianne içinde aynısı geçerliydi, delilercesine seviyordu Jace’i, yani Klibarel’i ama Selianne onun habercisiydi ve bir melekti. Düşük rütbeli bir melekti ve son zamanlarda dünyaya gerçek görevi dışında da gelmeye başlamıştı. Elbette baş melekler bunu biliyordu ama bir koruması vardı onun Klibarel’in babası genç meleğin dünyaya inmesine izin veriyordu çünkü oğlundaki değişimi yanında genç melek varken rahatlıkla görüyordu. Evet, Selianne genç adamın yanındayken normalden daha iyi davranıyordu Klibarel. Selianne kapılardan çıkmaya hazırlandığında karşısına gelen birkaç intikam meleği onu durdurdu.

“Mellartach şu anda burada değil ve diğer baş melekler sana ve Klibarel’e muamma yapmayacaktır. Adama yaklaşman gerekenden fazla yaklaşırsan genç haberci, kanatlarının beyazlığına elveda de.” Bu kadardı sözleri ama içindeki büyük tehdit Selianne’ın kalbinin delilercesine çarpmasına sebep olmuştu şimdiden. Klibarel’e dokunursan düşersin…” söylemek istedikleri buydu ve genç kız ne olursa olsun Klibarel’e dokunmamaya çalışacaktı. Kanatlarını açtı ve uçmaya başladı. Mezarlığa gidecekti, Kliarel’in onu orada beklediğini biliyordu.

Klibarel ipek bir kumaşın koltuğun üzerinden kaydığında çıkardığı sesi duymaya başladığında bir habercinin yolda olduğunu anladı. Başını gökyüzüne çevirdi ve Selianne’ın uçuşan saçlarını görmeye çalıştı. Kızın saçları gece gibi parlıyordu ve o kadar büyüleyici görünüyordu ki Klibarel bir an nefes almayı bıraktı. Selianne yere indiğinde kanatlarını sırtında topladı ve gözleriyle Klibarel’in gözlerini aradı. Klibarel’in dikkatini ilk çeken şey Selianne’ın endişeli olmasıydı ve kıza yaklaşmak için bir adım atmaya hazırlandı. Melek elini yavaşça yukarı kaldırdı ve gülümsedi. Gülümsemesindeki bir şey acı vericiydi, yine de Klibarel durdu. Selianne içini çekti ve dudaklarını araladı.

“Seni yanlarında istiyorlar…” söylediği tek şey buydu. Klibarel şüpheyle kıza baktı.

“Ne karşılığında?” Selianne bir an ne diyeceğini bilemiyormuş gibi baktı. Klibarel’in sorduğu sorunun niyetini biliyordu; Aralarına katılsaydı rütbesi ne olacaktı?

“Rütbenin ne olacağını bilmiyorum ama benden yüksekte olacağından eminim. Sana kanat sunuyorlar; antiklerin kanatlarından birini.” Klibarel kısık ve alaycı bir sesle güldü.

“Meleklerde kalan antik kanatlar düşmüşlerin ve isyancıların...” Klibarel bir an kavrayışla baktı genç kıza.

“Zaten istedikleri bu değil mi? Beni aralarına alacaklar ve ardından düşürecekler. Böylece güçlerim ve güçlendireceğim kanatlar onlara kalırken ben güçsüzleşeceğim…” Selianne genç adamın sözlerindeki isyankâr tınıyı rahatlıkla duyuyordu.

“Bilmiyorum. Neden babana sormuyorsun?” Klibarel meleğe baktı.

“Neden bana yaklaşmıyorsun?” Selianne istemsizce inledi. Klibarel’in sesi baştan çıkarıcının ötesinde karanlık ve tehlikeliydi. Kız Klibarel’e doğru bir adım attı.

“Yapamam.” Kızın sesi ümitsizlik doluydu.

“Neden?” Klibarel ısrarla sordu. Kız Klibarel’in vücudunu yavaşça süzdü. Adam bir melekten daha yakışıklıydı ve bir vampirden daha tehlikeli…

“Seni sevdiğimi biliyorsun ama… Yapamam, sana yaklaşırsam kendimi durduramam..." Kızın sesindeki acı Klibarel’in yüzünün buruşmasına neden oldu.

“Sen yokken heykelini yaptım." Parmağıyla heykeli gösterdi.”Orada, babamın heykelinin birkaç sıra arkasında.” Selianne heykelini yakından incelemek için heykelin hemen önüne gitti. Gözlerinde büyük bir şaşkınlık vardı ve elleri titriyordu.

“Nasıl yaptın? Bu çok güzel!” Klibarel kızın heyecanlı sesinin altına gizlenmiş korkuyu hemen anladı.

“Seni gördüm. Gelecekte dolanıyordum ve sen ağlıyordun…” ve kanatların simsiyahtı. Bunu söyleyemezdi elbette. Şimdi düşününce gördüğü sahnenin anlamını rahatlıkla çözümleyebiliyordu; Selianne’ın düşüşüne tanık olmuştu.

“Beni mi gördün?” Kız kocaman gözlerle Klibarel’i izliyordu şimdi. Adam gülümsedi.

“Güçlerimin hepsini bilmediğini unutuyorum bazen…” Sesi bir fısıltıdan farksızdı. Selianne gülümsedi.

“Benim gibi olsaydın her şey daha kolay olmaz mıydı? Beni istediğin gibi severdin, seni istediğim gibi severdim… Kızın sesindeki inat adamı güldürdü.

“Yine de tamamen benim olamazdın asla… Benim olmanı istiyorum, başkasının değil. Yalnız benim!” Adamın sesindeki gizli ateş kızın içini titretti. Klibarel’in hisleri karşılıksız değildi.

“Ya düşseydim?” Kızın sözleri adamın duraksamasına neden oldu.

“Sen düşersen yaşayamazdım…” Sesindeki şefkat ve doğruluk acı vericiydi.

“Kanatlarımı takas etsem bir nefilimle?” Kızın sesi meraklıydı şimdi. Klibarel hafifçe gülümsedi.

“Benim gibi hissedemezdin… Sana sahip olamazdım…” Kız üzüntüyle baktı adama.

“İmkânsız aşk bizimki…” Adam acımasızca gülümsedi.

“En tatlısı yasak meyve değil miydi?” Kız reddeden bir ifadeyle baktı Klibarel’e.

“Tatmadım yasak meyveyi ve seninde ağzına sürmediğine eminim?” Adam baştan çıkarıcı bir kahkaha ile cevap verdi.

“Her gece rüyalarımda ve her gün hayallerimde yasak meyveyi tadıyorum… Kendi yasak meyvemi; seni.” Kızın bakışları yumuşadı ama yinede aşağılayıcıydı dudaklarındaki gülümseme.

“İradesizsin o zaman, hayallerine hâkim olamıyorsun…” Klibarel elini kıza yaklaştırdı ama kız ondan uzaklaştı.

“Onları ben hayal ediyorum sevgilim, irademin ne kadar güçlü olduğunu ikimizde iyi biliyoruz ama sen bu kadar yakımdayken hâkim olamıyorum kendime ve aklıma gelen milyonlarca arsız düşünceye...” Kızın yüzünde ve gülümsemesinde bu kadar yakışıklı birin hayallerini bezememin gururu ve mutluluğu vardı. Ne yaptığını anlamadan kendini adamın kollarına bıraktı. Adam kızın vücudunu sıkıca sardı ve onu kendine çekti.

Kız kendini adamın ellerine bıraktığında zihninde yalnız o vardı. Klibarel’in dudaklarının yumuşaklığı ve sıcaklığı kızın vücudunun her yanındaydı. Kız ne olduğunu anlamamıştı ama bir an ateşin içindeymiş gibi yanıyordu vücudu. Gözlerini açtı ve ona şaşkınlık, kararlılık ve ümitsizlikle bakan Klibarel’in koyulaşan gözleriyle karşı karşıya geldi. Adam ona bakarken bile dudaklarını kızınkilerden ayırmamıştı. Bir an kız intikam meleklerinin tehdidini hatırladı ve o an her şey bitti. Kendini Klibarel’in kollarından çeken kolların hayal meyal farkındaydı. Klibarel kızı sıkıca sardı ve onu bırakmamak için uğraştı. Yapabileceği tek şey kızı sonsuza tek öpmekti çünkü. Selianne dudaklarını Klibarel’den ayırdı ve onu çeken kollara yenik düştü. Klibarel kızın acıyla ve ümitsizlikle dolu haykırışlarına karşılık hiçbir şey yapamıyordu. İntikam meleklerine baktı nefretle.

“Onu benden alırsanız hepinizi gözümü bile kırpmadan öldürürüm!” Melekler ona dikkatli gözlerle baktıktan sonra ve kızın kanatlarını açtılar. İşte o an her şey bitti.

“Seni seviyorum…” kız fısıldadı ve rüzgâr kızın sesini Klibarel’e taşıdı. İntikam melekleri kızın vücudunu arkada bırakarak geldikleri hızda geri döndüler. Selianne ellerini yüzüne kapamıştı ve bembeyaz kanatları gittikçe siyahlaşıyordu. Kanatları tamamen siyah olduğunda Klibarel yerde beliren altın tüyü aldı ve cebine koydu. Ellerini kızın beline sardı ve onu kucağına aldı. Kız Klibarel’e baktı ve yavaşça gülümsedi.

“Beni tehdit etmişlerdi ve ben unuttum…” kızın sesindeki acı dayanılmazın ötesindeydi. Klibarel kıza üzüntüyle baktı. Kız onun bakışlarına aynı yoğunlukla cevap verdi.

"Bunu görmüştün değil mi heykeli yaparken?" Klibarel başını evet anlamında salladı.

Gerçek olmamasını istemiştim, bir oyun olduğunu sanmıştım, inanmamıştım!” Sesi gittikçe kuvvetlendi. Selianne elini kaldırdı ve genç adamın yanağını okşadı hafifçe. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi.

“Seni her şeyden çok seviyorum ve seveceğim…” kızın sesi o kadar gerçekçi ve kararlıydı ki Klibarel’in yanağından kızın yüzüne bir damla gözyaşı düştü.

“Hayatımda gerçekten sevdiğim nadir insanlardansın ve hep öyle kalacaksın…” Adamın sesi acı doluydu. Kızın heykeline yaklaştı ve orada dikildi bir süre. Kıza bakan gözleri endişeliydi. Haklılardı da; kız gözlerini kapattı ve bir daha açmadı. Kalbi hala atıyordu ama yaşayan bir ölüden farksızdı genç melek. Klibarel kızın saçlarını yavaşça okşadı ve onu heykelinin ayakucuna yatırdı yavaşça. İçindeki nefret büyümüştü ve artık içinde tutamıyordu. Gökyüzüne baktı.

“Hayatınızın en büyük hatasını yaptınız! Sanki neler yapabileceğimi bilmiyordunuz! Tarafsızdım çünkü dengenin bozulmasını bekliyordum ve işte; dengeyi bozdunuz! İblislerle bir olmayacağım ama gelip benimle konuşan her meleğin kanatlarını koparacağım! Yeminim olsun size; Selianne’ı düşürdüğünüz güne lanet edeceksiniz! Artık yeni bir düşmanınızın olduğunu sakın unutmayın!”

Klibarel bunları haykırırken genç kız bir rüyadaymışçasına hafiflemişti ve çevresindekilerin farkında değildi. İçinde büyüyen bir güç vardı ve bu yeniden doğması için gerekli olan güçtü. Kız gücün tamamlandığını hissettiğinde yattığı yerden kalktı ve kanatlarını açtı. Heykeline baktığında gülümsedi ve gözlerini Klibarel’e kaydırdı. Sonra yüzündeki mutluluk ifadesi kayboldu; neler olduğunu hatırlıyordu çünkü. Kız kalbinde bir acı hissetti; hiçbir şey aynı olmayacaktı artık…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Océane Clémente
Ravenclaw 5. Sınıf & Bina başkanı & Takım Kaptanı
Ravenclaw 5. Sınıf & Bina başkanı & Takım Kaptanı
Océane Clémente


Kadın Özel yetenek : Metamorfmagus
Rp Partneri : Lasthe.
Kan durumu : Melez
Mesaj Sayısı : 846
Kayıt tarihi : 16/03/10

Jace Angel Night Empty
MesajKonu: Geri: Jace Angel Night   Jace Angel Night I_icon_minitimePtsi Nis. 12, 2010 3:19 pm

Betimleme: 19/20
Akıcılık:18/20
Hayal gücü:18/20
Uzunluk:20/20
Renklendirme:10/10
Anlatım ve imla 9/10


Tebrikler doksan dört ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://holdric-legend.my-rpg.com
 
Jace Angel Night
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Beyonce Knowles Night
» ANGEL PENDRAGON
» Nillie Amy Angel
» Angel Moon
» Daniel James Angel

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Holdric Legend :: Rp dışı :: Karakter Onaylama-
Buraya geçin: